Süleyman - Go
i.
Tinerci çocuklar
üzerime doğru koşmaya başladıkları zaman başıma gelecekleri az çok tahmin
etmiştim. Öldürmeyecek ama sağlam dövecekler, hayata olan hırslarını benden
çıkartacaklar, telefonumu ve cüzdanımı alacaklar, tam giderlerken biri
ayakkabılarıma bakacak ve onu da alacak, sonra biraz yerde yatacağım, sonra
çıplak ayak biraz yürüyüp birini bulmaya çalışacağım, kaldırım soğuk olacağı
için kendimi biraz iyi hissedeceğim, önce bir fahişe beni görmemezlikten
gelecek, sonra bir başka fahişe bana bakıp, “hayatım kusura bakma, telefon
taşımıyorum” diyecek. Bu ikinci fahişenin ses tonu ve geniş omuzları kafamı
karıştıracak. Yanımdan arabalar geçecek ama bana bakmayacaklar, yürümeye devam
edeceğim; fiziksel acılarımla yıpranmış sinirlerim birleşip ağlamama neden
olacak. Zaman akışkanlığını yitirecek ve bayılacağım. Ve bir hastanede başımda
annem ağlarken uyanacağım. Orada ne gezdiğimi kimse sormayacak önce, sonra sorduklarında
da “Hatırlamıyorum” diyeceğim. Dayım pis pis sırıtacak. Ve yediğim dayak yanıma
kar kalacak…
Ve yediğim dayak yanıma
kar kalacak, diye içimden geçirirken tinerci çocuklar önümde durdular. Tinerci
olmayacak kadar iyi kıyafetleri ve parlak gözleri vardı. Ellerinde ekranları
yanık cep telefonları bana bakıyorlardı. Derin sessizliği arkada duranlardan
biri bozdu ve yanıma yaklaşıp elini uzattı. “Merhaba! Ben Aykut! Siz de ‘O’
olmalısınız?”
O mu? Hiçbir şey
anlamamıştım ama bu kadar güzel ve vurgulu konuşan bir çocuktan dayak
yiyeceğimi düşünmediğimden rahatlamıştım da.
Yirmi dakika sonra
dünyanın en büyük fast foodçusunda süt tozundan yapılmış, fazla tatlı
dondurmalarımızı yerken bana durumu anlattılar. Ben ‘O’ idim. Ben onların level
geçmesi için gerekli adam. Uygulama beni göstermişti onlara ve benim hayatımı
kalıcı şekilde güzelleştirmeleri gerekiyordu. Yoksa diğer bölüme geçemezlerdi.
Senin için ne yapabiliriz? Ne istersiniz?, dedi yine Aykut. Dondurmamdan bir
dil daha aldım, mısır şurubundan yapılan şeker genzimi yaktı ve Bilmiyorum,
dedim. Ben genelde ne istediğimi değil, ne istemediğimi bilirim.
Dondurmalarımız
bittiğinde artık tanışmıştık. Sekiz erkek çocuğuydu karşımdaki. Liderleri
Aykut’tu. Eve doğru yürürken, Uygulama benim hayatımın güzelleştiğini nasıl
anlayacak, diye sordum. O anlar deyip geçiştirdi Aykut. Ananız babanız bu
saatte buralarda sürtmenize bir şey demiyor mu, diye sorduğumda ise arkadaki
bir arabayı gösterdi ve “Merak etme, her gece birimizin babası bizden
sorumludur ama sadece izleyebilir. Eğer oyuna dahil olmaya kalkarsa makine bizi
oyundan atar, dedi yine Aykut. Aykut neden sadece sen konuşuyorsun, dediğimde
ise İşbölümü, dedi ve vedalaştık.
Sabah uyandığımda
kahvaltımı Kerem hazırlamış masanın başında bekliyordu.
ii
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder