4 Aralık gününü görmek Ankara’daki bir sinek için imkansıza
yakındır ama ben şu an yaşıyorum. Tamı tamına sekiz aylık oldum bugün. Doğum
günü pastam olmasa da Züheyla Hanım’a torunu artık ölsün diye getirdiği ucuz
tulumba tatlısının üzerine konup ayaklarımı batıra batıra emçirdim. Züheyla
Hanım şeker hastası, benimse sanırım şekere bağışıklığım çok yüksek. İkimiz de
ölemiyoruz. İkimiz de çok yaşlıyız ve aylardır birbirimize dokumuyoruz. Birkaç
kez kanının tadına baktım aslında. Ama kadıncağızın böbrekler iflas etmiş
sayılır ondan kanı tatlı değil. Onun yerine yapay gıdalarla idare ediyorum.
Zaman öğretiyor. Geçen ay pencerelerden dışarı
çıkamayacağımı öğrendim mesela, belki de 100 kere kafamı o şeye vurduktan
sonra. Dışarıyı gösteriyor ama geçilmiyor. Garip farklı bir şey. Mesela dün
akşam da türk dizilerinin matematiğini öğrendim. İyiler hep çok iyi ve kötüler
hep iyilerden aptal. Hep bu matematik üzerine kurulu. Züheyla Hanım hala her
gece dizi izliyor ama ben artık sıkıldım. Kumandanın üstünde zıpladıysam da bir
türlü kanal değiştirecek güce sahip değilim.
İçerisi çok sıcak ve bunalıyorum. Hanımefendi merhum
kocasından kalan tüm maaşını ısınmaya ve yemeğe harcıyor. Ayda bir gelip
alışverişini yapan farklı enerjiler aldığım –kadın mı erkek mi belli değil-
torununa da biraz para veriyor ve geçinip gidiyor. Kombi hep en üst derece
yanıyor ve içeriyi hiç havaladırmıyor. Hafif bir cam açsa ölüp kurtulacağım ama
yok. Oksijensizlik benim tüm hayat enerjimi sömürüyor
İki kısa ayrıntı:
Bir. Bu evi ben seçmedim, ben bu evde doğdum. Annem dünyaya
gelir gelmez hamile kalmış ve beni dünyaya getirmişti.
İki. Evde başka sinekler de vardı. Çok sevmesem de avizenin
etrafını beraber tavaf eder ve haç vazifemizi yerine getirirdik. Sonra büyük
kısmı bir birkaç ay önce bir portakal kabuğunun altında kalarak vefat etti.
Diğerleri de ecelleri ile öldüler. Bir ben kaldım.
Ayrıntılar bitti.
-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder