10 Nisan 2017 Pazartesi

1.208 Öfkeli Adam

208 öfkeli adam
208 öfkeli adamdılar. Sigortasız işlerde çalışmak zorunda bırakılmış, bekar, itilmiş, çirkin 208 öfkeli adam. Gece gördüğünüz zaman yolunuzu değiştireceğiniz, bir şey sorduğunda korkuyla bakacağınız; hiçbir genç kızın hayalini süslemeyen, tüm kız babalarının korkulu rüyası 208 öfkeli adam.
Malum internet sürprizlerle dolu, insan bir şeyler ararken kendini bambaşka şeyler izlerken bulabiliyor. Günübirlik iş ilanları olan bir facebook grubu da zamanla amacından sapıp kafalarına adlarına tarihe bir şekilde yazdırmayı koymuş 208 öfkeli adamın yollarını o puslu pazartesi sabahı İstanbul’da kesiştirebiliyor.
O 208 adama dönersek hepsi çok öfkeliydiler ve öfkelenmek için sağlam bir nedenleri vardı. Lidersiz içgüdüleri ile hareket eden bir grup adamdılar. Simit aldıkları üç simitçi onlara katılmak istese de izin vermediler. Çünkü biri evliydi, diğeri ise onlar kadar ezilmiş, hor görülmemiş,  daha o mertebeye çıkmak için yeteri acı çekmemiş bir üniversite öğrencisiydi; son simitçi ise engelli oğlu için çalışan yaşlı bir teyzeydi. Simitçiler para almak istemediler ama hepsi simitlerinin parasını ödedi.
Yürümeye başladı 208 öfkeli adam. O pazartesi İstanbul öyle kalabalıktı ki; hiç kimsenin dikkatini çekmedi toplu hareketleri. Nasıl yaban ördekleri uçarken sürünün en ucundaki ördek sırayla değişiyorsa, 208 öfkeli adamın da yürürken benzer bir durum oluşuyordu. Bazen biri, bazense başka biri en önde yürüyordu. Adımları düzensiz ama ahenkliydi. Çok değil yaklaşık yarım saat yürüdüler. Zaten kıt kanaat geçindikleri için yürümeye alışkındılar. Sonra içlerinden biri plazayı gösterdi.
O plaza ülkenin en kötü fıkrasının kahramanındı; laz, kendini ağa sanan, çok zengin, çok kaba, iğrenç bir adamın. Silikon memeli, ince belli kadınlarla gününü gün ediyor; lüks arabaları ve yatları ile herkese hava atıyor; mafya ve siyaset bağlantıları ile de etrafına dehşet saçıyordu. 208 öfkeli adamın hedef olarak onu seçmesi kadar normal bir şey yoktu. Adamda ne varsa 208 öfkeli adamda o yoktu.
Sakin adımlarla plazaya doğru yürümeye başladılar. Ön kapıya doğru yaklaştıklarında güvenlik görevlileri bir sıkıntı olduğunu fark etti ama 208 öfkeli adamı durduracak kadar güçleri yoktu. Şiddet uygulamadı 208 öfkeli adam güvenlik görevlilerine. Tatlı tatlı etkisiz hale getirdiler ve plazadan içeri girdiler.
İçeride çok farklı bir dünya vardı. Yüksek tavan, tablolarla bezenmiş sütunlar, tertemiz ve pırıl pırıl bir zemin, şatafatlı aydınlatmalar… 208 öfkeli adamdan herhangi biri içeri tek başına girse kılığından kıyafetinden utanır; ezilir, büzülürdü muhtemelen; gerçi zaten güvenlikler içeri girmesine izin dahi vermezdi. Çoğunlukla erkeklerden oluşan bir kalabalık vardı ve hepsinin üzerindeki takım elbiseler; ikinci el, temiz, boya takıntısı olmayanlar aramasıncı bir yerli araba fiyatıydı. Kadınlar eteklerinin içine soktukları gömlekleri, topuklu ayakkabıları ve topuz saçları ile çok güzeldiler. 208 öfkeli adamdan herhangi biri ile yolları anca evleri taşınacağı zaman kesişebilirdi o kadar.
Hiçbir şey söylemedi 208 öfkeli adam. Plaza insanları aynı anda korku dolu bir sesle 27. katta dediler. Hedefine kilitlenmiş füze gibi 208 öfkeli adam merdivenlere koştular. Asansöre tek seferde binmeleri imkansızdı ve ayrılmak istemiyorlardı. Ayrıldıkları anda güçlerini kaybedeceklerini biliyorlar. 27 kat merdiveni tek koşumda çıktılar. Ve kimse yollarına çıkmadı. Bu sefer karşılarında toplantı odasının önünde silahlı korumalar vardı. Tam dört tane Amerikan askeri kılıklı, siyah takım elbiseli adam. Aşağıdan haberi almış bekliyorlardı. Biri “Beyefendi toplantıda…” dediği gibi öfkeli adamlardan biri üzerine atladı. Diğerleri silahlarını çektiler ama öfkeli adamlardan hiçbiri geri adım atmadan üzerlerine yürümeye başladı. Sadece aralarından sarışın Street Fighter’daki Gulie gibi saçları olan silahını ateşledi. Tam on el ateş etti ve üç öfkeli adamı orada öldürdü, dört tanesini de yaraladı. Diğer öfkeli adamlar birkaç saniye içerisinde özel korumaları paramparça ettiler. Pirana gibiydiler.
Odanın kapısı kapalıydı. Ama 201 adam o kadar öfkeliydiler ki, çelik kasa olsa bile bu öfkeye dayanması imkansızdı. Birkaç omuzda kapıyı kırdılar.
İçeride Laz müteahhit ve iki fahiş fiyatlı fahişe vardı. Kadınların üzerlerinde mini etekler ve göbeklerini açık bırakan kıyafetler; müteahhitin ise üzerinde mor parlak bir gömlek ve yeşil dar bir pantolon vardı. Kadınların arkasına saklanmaya çalıştı mafyöz müteahhit korkudan dişleri birbirine çarpıyordu. Öfkeli adamlardan ikisi kadınları kolundan tuttu ve “Siz çekilin bacım” dedim. O iki öfkeli adamlardan soldaki hayatı boyunca ilk kez bir kadının elini tutmuştu. Devasa odanın köşesinde berbat bir natürmort tablonun önünde iki kadın birbirlerine sarılarak olacakları izlemeye çalıştı.
Önce para teklif etti hayatındaki tüm sorunları para ile çözmüş olan müteahhit. Hem de güzel para. “Herkese bir ev” dedi sonra “İki ev” dedi. Sonra çek defterini çıkarttı ve “İstediğiniz rakama imza atayım”, dedi. En son “Kasada 3 milyon var” dedi. Ama dediklerinin hiçbiri 201 öfkeli adama işlemedi.
Biraz önce önüne çıkan özel güvenlikleri pirana gibi parçalayan 201 adamın bu sefer acelesi yoktu. Tokatlarla başladılar. Aralarında çember kurup top gibi döndürdüler sonra. Herkes vuruyordu, ama kimse öldüresiye vurmuyordu. Nasıl cenaze defnederken arkadaki kalabalık çoksa küreğin ucuyla toprak atarsın ya herkes sevabını alsın diye. Ülkenin en kötü şakası olan müteahhiti öyle dövüyorlardı. Dakikalarca çevirdiler aralarında. Tokat atmayan kimse kalmadı.
Sonra 201 öfkeli adamdan biri hınçla bir yumruk çıkarttı tam ağzının ortasına. Ön iki dişini kırdı ve kan tükürdü müteahhit. Sonra bir başkası diz kapağının arkasına çok sert bir tekme attı ve yere dizleri üzerine düşürdü. Başka bir öfkeli adam ise tam karın boşluğuna bir yumruk attı. Diğeri topuğu ile kulağına vurdu ve kulağından kan getirdi. Bir başkası tam kalbinin üstüne bir yumruk çıkarttı ve herkes kırılan kaburgaların sesini duydu. Tüm çalıştıklarının kanını emen müteahhit bu sefer kan tükürüyordu. Yüzüne sağlı sollu yumruk attı iki tanesi. Biri elmacık kemiğini kırdı. Diğer tam kuyruk sokumuna tekme çıkarttı. Bir başkası orta parmağını tuttu ve ters yöne iterek kırdı. Müteahhitin yüzüğü de o an elinde kaldı. O yüzüğün ederi, parmağı kıranın bir ömür kazanacağından daha fazlaydı ama hiç umursamadan yüzüğü suratına fırlattı. 201 öfkeli adam herkesi şaşırtacak bir şekilde vücudundan daha çok yüzüne vurdular müteahhitin. Tüm dişleri döküldü mesela, iki kaşından gamzelerine doğru kanlar damlıyordu. Burun ameliyatı olmuş ve burnunu küçültmüştü müteahhit, şimdi o küçük burnu yüzünün soluna doğru yapışmış olarak duruyordu. Kan tükürmeye devam etti, çok yalvardı; çok değil on on beş dakikadan sonra da ruhu bedenini terk etti.
Müteahhit ölmüştü ama 201 öfkeli adamın öfkesi sanmıyorum ki dinsindi. Yaralılarını omuzladılar ve geldikleri gibi basamaklardan aşağı inmeye başladılar. Artık 205 öfkeli adamdılar. Plaza tamamen boştu ve parlak taşlarla süslenmiş döner kapıdan çıkarlarken; polis arabalarının sirenlerini ve saniyeler sonra da acı fren seslerini duydular. Çok değil dört polis arabası vardı. “Teslim ol yoksa ateş ederim!” diye bağırdıysalar da 205 öfkeli adam polisi duymamazlıktan geldi ve yürümeye devam ettiler, geldikleri gibi kendin emin ve ağır adımlarla. Polis birkaçını tuttu ve kelepçeledi. Ne kelepçelenenler ne de onun yanındaki öfkeli adamlar polise pek mukavemet göstermedi. İstanbul çok kalabalık ve çok öfkeliydi. Kalan 193 öfkeli adamı yutması sadece birkaç dakikasını aldı.


Hiç yorum yok: