208 öfkeli adam
208 öfkeli adamdılar.
Sigortasız işlerde çalışmak zorunda bırakılmış, bekar, itilmiş, çirkin 208 öfkeli
adam. Gece gördüğünüz zaman yolunuzu değiştireceğiniz, bir şey sorduğunda
korkuyla bakacağınız; hiçbir genç kızın hayalini süslemeyen, tüm kız
babalarının korkulu rüyası 208 öfkeli adam.
Malum internet
sürprizlerle dolu, insan bir şeyler ararken kendini bambaşka şeyler izlerken
bulabiliyor. Günübirlik iş ilanları olan bir facebook grubu da zamanla
amacından sapıp kafalarına adlarına tarihe bir şekilde yazdırmayı koymuş 208
öfkeli adamın yollarını o puslu pazartesi sabahı İstanbul’da kesiştirebiliyor.
O 208 adama dönersek
hepsi çok öfkeliydiler ve öfkelenmek için sağlam bir nedenleri vardı. Lidersiz
içgüdüleri ile hareket eden bir grup adamdılar. Simit aldıkları üç simitçi
onlara katılmak istese de izin vermediler. Çünkü biri evliydi, diğeri ise onlar
kadar ezilmiş, hor görülmemiş, daha o
mertebeye çıkmak için yeteri acı çekmemiş bir üniversite öğrencisiydi; son
simitçi ise engelli oğlu için çalışan yaşlı bir teyzeydi. Simitçiler para almak
istemediler ama hepsi simitlerinin parasını ödedi.
Yürümeye başladı 208
öfkeli adam. O pazartesi İstanbul öyle kalabalıktı ki; hiç kimsenin dikkatini
çekmedi toplu hareketleri. Nasıl yaban ördekleri uçarken sürünün en ucundaki
ördek sırayla değişiyorsa, 208 öfkeli adamın da yürürken benzer bir durum
oluşuyordu. Bazen biri, bazense başka biri en önde yürüyordu. Adımları düzensiz
ama ahenkliydi. Çok değil yaklaşık yarım saat yürüdüler. Zaten kıt kanaat geçindikleri
için yürümeye alışkındılar. Sonra içlerinden biri plazayı gösterdi.
O plaza ülkenin en kötü
fıkrasının kahramanındı; laz, kendini ağa sanan, çok zengin, çok kaba, iğrenç
bir adamın. Silikon memeli, ince belli kadınlarla gününü gün ediyor; lüks arabaları
ve yatları ile herkese hava atıyor; mafya ve siyaset bağlantıları ile de
etrafına dehşet saçıyordu. 208 öfkeli adamın hedef olarak onu seçmesi kadar
normal bir şey yoktu. Adamda ne varsa 208 öfkeli adamda o yoktu.
Sakin adımlarla plazaya
doğru yürümeye başladılar. Ön kapıya doğru yaklaştıklarında güvenlik
görevlileri bir sıkıntı olduğunu fark etti ama 208 öfkeli adamı durduracak
kadar güçleri yoktu. Şiddet uygulamadı 208 öfkeli adam güvenlik görevlilerine.
Tatlı tatlı etkisiz hale getirdiler ve plazadan içeri girdiler.
İçeride çok farklı bir
dünya vardı. Yüksek tavan, tablolarla bezenmiş sütunlar, tertemiz ve pırıl
pırıl bir zemin, şatafatlı aydınlatmalar… 208 öfkeli adamdan herhangi biri
içeri tek başına girse kılığından kıyafetinden utanır; ezilir, büzülürdü
muhtemelen; gerçi zaten güvenlikler içeri girmesine izin dahi vermezdi. Çoğunlukla
erkeklerden oluşan bir kalabalık vardı ve hepsinin üzerindeki takım elbiseler;
ikinci el, temiz, boya takıntısı olmayanlar aramasıncı bir yerli araba
fiyatıydı. Kadınlar eteklerinin içine soktukları gömlekleri, topuklu
ayakkabıları ve topuz saçları ile çok güzeldiler. 208 öfkeli adamdan herhangi
biri ile yolları anca evleri taşınacağı zaman kesişebilirdi o kadar.
Hiçbir şey söylemedi
208 öfkeli adam. Plaza insanları aynı anda korku dolu bir sesle 27. katta
dediler. Hedefine kilitlenmiş füze gibi 208 öfkeli adam merdivenlere koştular.
Asansöre tek seferde binmeleri imkansızdı ve ayrılmak istemiyorlardı.
Ayrıldıkları anda güçlerini kaybedeceklerini biliyorlar. 27 kat merdiveni tek
koşumda çıktılar. Ve kimse yollarına çıkmadı. Bu sefer karşılarında toplantı
odasının önünde silahlı korumalar vardı. Tam dört tane Amerikan askeri kılıklı,
siyah takım elbiseli adam. Aşağıdan haberi almış bekliyorlardı. Biri “Beyefendi
toplantıda…” dediği gibi öfkeli adamlardan biri üzerine atladı. Diğerleri
silahlarını çektiler ama öfkeli adamlardan hiçbiri geri adım atmadan üzerlerine
yürümeye başladı. Sadece aralarından sarışın Street Fighter’daki Gulie gibi
saçları olan silahını ateşledi. Tam on el ateş etti ve üç öfkeli adamı orada
öldürdü, dört tanesini de yaraladı. Diğer öfkeli adamlar birkaç saniye
içerisinde özel korumaları paramparça ettiler. Pirana gibiydiler.
Odanın kapısı kapalıydı.
Ama 201 adam o kadar öfkeliydiler ki, çelik kasa olsa bile bu öfkeye dayanması
imkansızdı. Birkaç omuzda kapıyı kırdılar.
İçeride Laz müteahhit
ve iki fahiş fiyatlı fahişe vardı. Kadınların üzerlerinde mini etekler ve
göbeklerini açık bırakan kıyafetler; müteahhitin ise üzerinde mor parlak bir
gömlek ve yeşil dar bir pantolon vardı. Kadınların arkasına saklanmaya çalıştı
mafyöz müteahhit korkudan dişleri birbirine çarpıyordu. Öfkeli adamlardan ikisi
kadınları kolundan tuttu ve “Siz çekilin bacım” dedim. O iki öfkeli adamlardan
soldaki hayatı boyunca ilk kez bir kadının elini tutmuştu. Devasa odanın
köşesinde berbat bir natürmort tablonun önünde iki kadın birbirlerine sarılarak
olacakları izlemeye çalıştı.
Önce para teklif etti
hayatındaki tüm sorunları para ile çözmüş olan müteahhit. Hem de güzel para.
“Herkese bir ev” dedi sonra “İki ev” dedi. Sonra çek defterini çıkarttı ve
“İstediğiniz rakama imza atayım”, dedi. En son “Kasada 3 milyon var” dedi. Ama dediklerinin
hiçbiri 201 öfkeli adama işlemedi.
Biraz önce önüne çıkan
özel güvenlikleri pirana gibi parçalayan 201 adamın bu sefer acelesi yoktu.
Tokatlarla başladılar. Aralarında çember kurup top gibi döndürdüler sonra.
Herkes vuruyordu, ama kimse öldüresiye vurmuyordu. Nasıl cenaze defnederken
arkadaki kalabalık çoksa küreğin ucuyla toprak atarsın ya herkes sevabını alsın
diye. Ülkenin en kötü şakası olan müteahhiti öyle dövüyorlardı. Dakikalarca
çevirdiler aralarında. Tokat atmayan kimse kalmadı.
Sonra 201 öfkeli
adamdan biri hınçla bir yumruk çıkarttı tam ağzının ortasına. Ön iki dişini
kırdı ve kan tükürdü müteahhit. Sonra bir başkası diz kapağının arkasına çok
sert bir tekme attı ve yere dizleri üzerine düşürdü. Başka bir öfkeli adam ise
tam karın boşluğuna bir yumruk attı. Diğeri topuğu ile kulağına vurdu ve
kulağından kan getirdi. Bir başkası tam kalbinin üstüne bir yumruk çıkarttı ve
herkes kırılan kaburgaların sesini duydu. Tüm çalıştıklarının kanını emen müteahhit
bu sefer kan tükürüyordu. Yüzüne sağlı sollu yumruk attı iki tanesi. Biri
elmacık kemiğini kırdı. Diğer tam kuyruk sokumuna tekme çıkarttı. Bir başkası
orta parmağını tuttu ve ters yöne iterek kırdı. Müteahhitin yüzüğü de o an
elinde kaldı. O yüzüğün ederi, parmağı kıranın bir ömür kazanacağından daha
fazlaydı ama hiç umursamadan yüzüğü suratına fırlattı. 201 öfkeli adam herkesi
şaşırtacak bir şekilde vücudundan daha çok yüzüne vurdular müteahhitin. Tüm
dişleri döküldü mesela, iki kaşından gamzelerine doğru kanlar damlıyordu. Burun
ameliyatı olmuş ve burnunu küçültmüştü müteahhit, şimdi o küçük burnu yüzünün
soluna doğru yapışmış olarak duruyordu. Kan tükürmeye devam etti, çok yalvardı;
çok değil on on beş dakikadan sonra da ruhu bedenini terk etti.
Müteahhit ölmüştü ama
201 öfkeli adamın öfkesi sanmıyorum ki dinsindi. Yaralılarını omuzladılar ve
geldikleri gibi basamaklardan aşağı inmeye başladılar. Artık 205 öfkeli
adamdılar. Plaza tamamen boştu ve parlak taşlarla süslenmiş döner kapıdan
çıkarlarken; polis arabalarının sirenlerini ve saniyeler sonra da acı fren
seslerini duydular. Çok değil dört polis arabası vardı. “Teslim ol yoksa ateş
ederim!” diye bağırdıysalar da 205 öfkeli adam polisi duymamazlıktan geldi ve
yürümeye devam ettiler, geldikleri gibi kendin emin ve ağır adımlarla. Polis
birkaçını tuttu ve kelepçeledi. Ne kelepçelenenler ne de onun yanındaki öfkeli
adamlar polise pek mukavemet göstermedi. İstanbul çok kalabalık ve çok
öfkeliydi. Kalan 193 öfkeli adamı yutması sadece birkaç dakikasını aldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder