BENİ GÖR ya da NAMAZMATİK
1.
Atanamamış ve
tutunamamış bir makine mühendisi olan Servet gecenin bir yarısı çalışma
masasında umutsuzca oturuyordu. Çekmecesini kurcaladı amaçsızca. Bir uhu buldu.
Azı kullanılmış, çoğu kalmış. Kapağını açmaya çalıştı uhunun, köpük gibi dışarı
taşmıştı birazı. Parmakları acıdı açarken ama açtı. Birkaç damla uhu damlattı
masasının üstüne. Sonra da kırmızı kaleminin arkası ile uhuyla oynamaya
başladı. Yukarı aşağı, aşağı yukarı, aşağı yukarı… Sünmekte olan uhuyu
odaklanmış izlerken de bir fikir geldi Servet’in aklına. Bir makine. Servet’e
hem bu dünya da, hem de öteki dünyada cenneti yaşatacak; kullananlara ise
sadece diğer tarafta cenneti garantileyecek bir makine. Namazmatik!
2.
Transformers aklına
geldi Servet’in, Matrix’in son filminin son sahnelerinde bir şeyler. Çok çizgi
roman okurdu Servet ve sayısız çizgi romanda robot giyen insanlar görmüştü.
Namazmatik böyle bir şey olacaktı. Robot evin köşesinde duracak ve ona
binecektin; kolunu, bacağını, vücudunu ve kafanı saracaktı. Navigasyonu
sayesinde otomatik olarak kıbleyi bulacak, kulaklıkları kulağına takacaktın. Sureler
okunmaya başlayacaktı, sen de tekrar edecektin… Rükû, secde, selam, kamet;
hepsini robot yapacaktı.
Fikir harikaydı,
geliştirmeye çok müsaitti. Karışık notlar aldı sarı yapışkanlı kağıtlara ve
hepsini duvarına yapıştırdı. Yapıştırırken de “Bunları hemen deftere geçmeli
yoksa annem atar valla” diye içinden sıkıntı ile geçirdiyse de anneye çok
takılmadan konuya döndü.
Birinci kağıtta “namaz
süresi” yazıyordu. Sonra deftere geçerken namaza ne kadar süre ayıracağını
makinaya girersin. Zammı sureleri ona göre seçer; diye notunu geliştirmişti.
İkinci kağıtta “Abdest
sorunu” yazmış ve deftere; namazdan daha zor geleni abdesttir, makinaya
otomatik abdest aldırma özelliği eklemeli. Oto yıkamalardaki su püskürtme
yöntemi ile. Hem sudan da tasarruf edilir. Hem iğne ucu kadar kuru yer kalmaz,
alta da damlayan suların tahliye için bir depo konulabilir, diye ekledi
Üçüncü kağıtta
“adaptör” yazıyordu. Deftere; elektrik kesintisi durumunda insanlar namazlarından
kalmasın diye en az üç vakitlik içinde pil mutlaka olmalı, diye eklemiş sonra
da; üstte de güneş enerjisi panellerinden de eklerim, yazıp sonunda da
gülücüklü smiley eklemişti.
Her şeyi deftere
geçtikten sonra uyudu Servet. Sabah erken kalktı ve çizimlere başladı. Salonda
cik cik öten muhabbet kuşunun yanına gitti, onu ellerine aldı, balkona çıktı ve
kuşu azat etti. Sonra da uzun uzun gökyüzüne baktı, sanki “Beni gör!”
dercesine.
3.
Bir adamın her işi rast
gider mi? Servet’in gitti. Sanki otuz yıllık şansızlıkların karması ona şans
olarak dönmüş gibiydi. Odasından hiç çıkmadan çalışıyor; yemeği bile annesi ile
yemiyor, ekmek arası bir şeyleri masasında atıştırıyordu. Almak istediği tüm
pahalı malzemeler inanılmaz ucuzlamıştı. Devlet desteği almak için Sanayi
Bakanlığına gitti, projesini okumadan tıkır tıkır parasını ödediler. Parası
için sıra beklerken bir kız ona yer verdi, Dilşad. Çok güzel bir kızdı.
Servet’i annesi ve halası beraber büyütmüş –hala, babanın beylik silahı ve son-
ve Dilşat hem annesine hem de halasına
çok benziyordu. Birbirlerine numaralarını verdiler. Dilşad’ın da bir projesi
vardı. Haşaratla mücadele ile ilgili. Servetle uzun uzun konuştular önceleri;
Servet Dilşad’ın yanında daha da bir zekiydi. Verdiği fikirlerle onun da
projesinin hızlanmasına yardımcı oldu.
Bir yandan da
Namazmatik’in çalışmaları su gibi akıyordu, hatta şelale gibi. Singapur’dan
sipariş ettiği ürünler bir buçuk ay sonra gelmesi gerekirken, bir buçuk gün
sonra kapısındaydı. Hem de kargo ücreti almamışlardı. Piyasa biraz borcu vardı
ama kimsenin ondan ödemesi gibi bir talebi yoktu. Düşünebiliyor musunuz, kredi
kartı borcu için banka dahi aramıyordu. Sigaraların bulunduğu kutunun üstünde
A4 kağıda “Lütfen veresiye teklif etmeyiniz” yazan bakkal, Servet ne alsa “Abi
boşver, nasılsa halledersin” deyip gönderiyordu.
Atölye aşamasına
geldiğinde apartmanın bodrumunu kullanmak istediğini söylediği kurmay emekli
albay apartman yöneticisi; o gece bodrumu bizzat, şahsen, kendi elleri ile
boşaltmış ve temizlemişti.
4.
Atölyede bir çekyatta
uyuyordu artık Servet. Bir sabah uyandığında başında onu izlerken Dilşad’ı
gördü. İlk kez bir sabah uyandığında bir yabancı bir kadın görüyordu. Oturdu ve
bir şiir yazdı, Dilşad kahvaltı hazırlarken. Öğlen bir şiir daha yazdı, akşam
bir şiir daha; tam bir mühendis disiplininde. Tüm şiirlerine bayıldı Dilşad.
Daha sonra bu yazdığı şiirler kitap oldu Servet’in. Şiir çevirilince pek bir
şeye benzemez ama Servet’in şiirleri öyle olmadı. Yedi kıtada herkes çok sevdi
şiirlerini. İlkokul kitaplarına hatta sözlüklerdeki örnek cümlelere girdi
şiirleri. Şiirlerinden esinlenerek romanlar, tiyatro oyunlar ve filmler
yapıldı.
Proje işleri çok denk
gidince kenara biraz para koymuştu Servet. Eskiden beri hobisi olan borsaya
biraz para yatırdı. Eskiden de borsa da sanal paralar ile oynar, sanal olarak
batardı ama para gerçek olunca her şey değişti. İlk bir ayın sonunda yüzde dört
yüz üç kar etmişti. İkinci ayda ise hemen hemen aynı oranda. İşin güzel kısmı
buna çok zaman ayırmıyordu da. Sadece yemek yerken ve Dilşad’la beraber gelecek
hayalleri kurarken. Annesi Dilşad’ı çok sevmişti. Annesi ilk kez Servet dışında
birini sevmişti.
Dilşad’ın anne ve
babası öğretmendi. Onlar da Servet’i çok sevdiler ve aynı anda “Verdik gitti”
dediler daha istemeden. Servet ise tanışmaya gittiği yemekten sözlü olarak
ayrılmıştı. Düğün iki taraf için de angarya olduğundan nikahı bir hafta sonra
kıydılar ve Dilşad atölyeye gelin geldi. Balayı planlarını ertelediler, çünkü
yapılması gereken çok şey vardı.
Dünya hafız şampiyonuyla
bir otobüste yerine bilet basarken tanıştı Servet. Laf lafı açtı, adam diğer
gün atölyeye geldi ve kayda girdiler.
Aynı haftanın bir
çarşamba sabahı Dilşad elinde gebelik testi ve çift çizgi olmasına rağmen
sanırım hamileyim, dedi. Servet’in bilime inancı yüksekti. Ben eminim ki
hamilesin, dedi. Çok mutlu oldular tabi. Servet daha önce hiç düşünmemişti ama
baba olmak için çok hazırdı. Hemen kazandığı para ile müstakil iki ev tuttular
Dilşad’ın ailesinin oturduğu muhitten. Bir evde Dilşad, Servet ve bebek
kalacaktı, yan evde ise Servet’in annesi yaşayacak ve atölye olacaktı.
Giderlerken emekli kurmay albay daha önce hiç selam vermediği bakkala sarılıp
ağladı.
5.
Yeni ev beraberinde
enerji ile geldi. Dilşad’ın hamileliği sorunsuz ilerlerken Namazmatik de bebek
gibi gelişiyordu. Bir erkek çocukları oldu. Babasını adı olan Vahdet’i tercih
ettiler. Vahdet bebek, atölyede Namazmatik’ler beraber büyüdü. Annesi
yıkayacağı zaman Namazmatik’e saklanıyordu falan; bir sürü çekirdek aile
komiklikleri.
6.
Neyse hikaye böyle
uzadı gitti, daha fazla kafa açmayacağım. Servet’in hayatında her şey denk
gitti. Ne istese oldu. Harika bir hayat sürdü; dünyanın gezilecek her yerini
gezdi, tadılabilecek tüm zevklerini tattı. Mesela gitti altmış yaşındayken
yirmi yaşında bir kıza aşık oldu, kız da ona aşık oldu. Ne Dilşad, ne Vahdet,
ne annesi, ne kız tarafı, ne de sivil toplum örgütleri, ne feministler ne de
mahalleli; kimse bu durumu yadırgamadı. Kıza da bir ev bir, atölye açtı. Üç gün
orada, dört gün burada yaşadı gitti. Mesela Vahdet otuz yaşında başbakan oldu.
Mesela Eurovision’a yeniden katılmaya başladık ve her sene biz kazandık. Mesela
Türkiye Avrupa birliğine girdi. Mesela… mesela… mesela…
7.
Ama Namazmatik ise hiç
tamamlanamadı. Uğraştırdı duydu. Hani “Beni gör” diyerek saldığı muhabbet kuşu
var ya. Onu da azat olduktan üç dakika sonra bir karga öldürdü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder