23 Aralık 2015 Çarşamba

bir film düşün derya - ölü doğdu

SONGÜZ YA DA SEVİNÇ ŞENİZ

Bir film düşün Derya. Çok mutlu bir aile olarak başlayacak her şey. Dört kişi çok Amerikan, beş kişi olacaklar.  Herkes kahvaltıda gülecek, çocukların karneleri anne babanın bordroları hep beş pekiyilerle, takdir teşekkür hatta ve hatta iftiharnamelerle dolup taşacak; buzdolabında ailenin yine sarmaş dolaş resimleri falan. Ayrıntı üstüne ayrıntı. Kameranın mutfağı gördüğü her adımdan mutluluk saçılacak. Ne biliyim? Duvarda yine mutlu bir tatil resmi. Deniz kenarı olsun ama kimse mayolu olmasın. Mutfak sandalyeleri, tabaklar, çatallar, buzdolabının üstündeki resimler; her şey muhteşem bir simetri içerisinde duracak. Hiçbir şey eğri olmayacak. Yine sabahın körü olmasına rağmen herkesin saçları çok güzel taranmış ve tarak izli olacak. Gözler, dişler hatta gülümsemeler; hepsini özenle ayarlayacağım Derya.
Üç kız mı olsun yoksa çocuklar iki kız bir oğlan mı yoksa ona daha kafa yormadım Derya. Buna ortak karar veririz. Bence mutlu aile tablosu kuracaksak en az bir kız çocuk olmalı.
Neyse sonra hareket başlayacak; yoksa sıkıcı olur. Hareketi bir felaket besleyecek ama felaketin sebebi ailenin hata ya da ihmali olmayacak. Doğal bir afet olacak. Yıldırım düşsün diye kurguluyorum. Ailenin hareket halindeki aile arabalarına hemen o mutlu kahvaltıdan sonraki sahnede... Direksiyonda baba olacak tabi, ailenin reisi arabayı kullanır; herkes gülerken, buraya birkaç aile şakası yazarım, yıldırım çarpacak ve araba kontrolden çıkacak. Fren kopacak, hatta otomatik olarak araba gaza basıyor olacak ama kimseye çarpmayacak, tabi baba sayesinde. Baba muhteşem birkaç manevrayla önce okula giden çocuklara, sonra da sigara içmek için huzurevinden kaçmış yaşlılara çarpmaktan son anda kurtarıp en sonda karşısındaki duvara çarpmak üzereyken de; tüm şiddeti kendi tarafından almak için arabayı sağ kırıp duvara girecek.
Bu sahneden sonra tam beş saniye sessizlik ve kalp durduğunda hastanelerdeki makinaların çıkarttığı “dıııııııııııııııt” sesi. Sahne kararırken yeniden aydınlanacak ve tam be kişiler ya; onun için baş kalp atış sesi ile diğer sahneye bağlanacak.
Zaten araba güvenli, herkes ehliyet kemerlerini takmış, hava yastıkları da açıldığı için kimse ölmeyecek. İşte buraya kadar olan kısmı otuz kırk dakika arası düşünüyorum. Kırk çok, yirmi beş-otuz arası olsun. Hatta yirmi. Bilemedim, diyaloglar belirler biraz; biraz da senin performansın Derya. Araba duvara tosladıktan sonra ambulans hemen gelecek, hatta beş kişiler tam beş ambülans aynı anda arabanın yanına gelecek, tepeden güzel bir çekim olur; o kuru, işsiz çirkin insanlardan oluşan kaza izleyen kalabalık olmasın Derya. Belki sadece o son sahnede çarpmamak için direksiyonu kırdığı huzurevi sakinlerinden bir ikisi gözleri dolu dolu olabilir. Buruşmuş gözaltlarından akan gözyaşlarını seviyorum ve çok derin buluyorum, izlediğinde sen de bana hak vereceksin. Malum herkes tamamen sigortalı. İki hafta içerisinde gayet iyileşecekler, birkaç ufak dikiş izi ve hafif kızarıklıklar olacak ama.
İşte bak buradan sonra daha ilginç Derya. Zaten bir ilginçlik yapmak lazım. Yoksa çok sıkıcı olur, senin hiç sıkılmaman lazım.
İkinci kahvaltı masası sahnesinden önce -iki hafta sonra- yazısı çıkacak; yine güler yüzlü, otuz iki diş bir kahvaltı; mutfaktaki ayrıntılar ilk sahnedekilerle aynı ve hızlı geçeceğiz oraları, tekrar da dozaj çok önemli. Biraz uzasa ilgi dağılır. Sahnenin devamında baba arabaya binecek, sonra anne ve çocuklar ve baba kontağı çalıştığı gibi yine bir gök gürlemesi olacak. Şöyle gürül gürül gürleyecek gök. Bu sahneden çok iyi bir gerilim alacağız. İşte bu gök gürlemesi ile arabadakiler bir susacak. O yüzlerdeki gülümseme aynı anda gidecek. Bu kareyi yakalamak çok önemli. Aynı anda yüzler düşmeli.
Babaya korkmak yakışmaz Derya; anneye de. Baba güçlü karakter, alfa erkeği ama anne daha güçlü, sadece bir tık. O gök gürlemesinden sonraki sessizliği annenin küçük kesik bir öksürüğü kıracak. Çocukların yüzlerinde korkuyu o an yakalamalıyız ve yedi buçuk, bilemedin sekiz saniyelik bir sessizlikten sonra baba arabayı hareket ettirecek ve sessizliği delmek için annenin kolu radyoya uzanacak ve müzik açacak. Unutmadan şarkılar konusunu daha sonra konuşacağız, senin istediğin şarkılar olması çok önemli; çünkü belki günlerce diline dolanacak. Nerde kalmıştım? Hah, tamam! Aynı yollardan gitmeli baba inatla. Ne eşi ne çocukları babasının korktuğunu düşünmemeli.
Ve evet! Yine arabaya bir yıldırım çarpacak ama bu sefer başka bir yerde. Yine frenler kopacak ve yine baba müthiş hamlelerle önce bir bebek bezi fabrikasının gece vardiyasından çıkmış işçileri, sonra da bu sefer spesifik özelliği olmayan bir kalabalığı sıyıracak ve arabayı yine bir duvara doğru sürecek ama bu sefer ilk seferdeki gibi direksiyonu son anda sola çevirip kendi tarafından vurdurtmayacak da bodoslama girecek Derya. Yine bir şey olmayacak tabi aileye. Yine ambulans falan. Bu ikinci kaza önü ve arkası ile beraber sadece on oniki dakika arası sürecek.
Buradan sonra gerginliği yükseltiyorum. Nefesler kesilecek Derya. Üçüncü kez kahvaltı sahnesi. Yine bir –İki hafta sonra- yazısı.
Bu sefer ilk kare babada ve babanın kravat biraz yamuk. Sola doğru. Kahvaltı masası simetrikti, bu sefer öyle değil. Çocuklar anneye daha yakın oturuyor ve yüzleri bir tık daha annelerine dönük. Yüzler gülüyor tabi, yine otuz iki dişler ama bu sefer daha donuk ve samimiyetsiz gülümsemeler. Yine ayrıntı çekimlerden birinde buz buzdolabının üstündeki aile resminde babanın yüzünün olduğu yere magnet kaymış ve baba gözükmüyor.


Şimdi bir karar ver Derya. Hangisi sen olmak istiyorsun, anne mi kız çocuğu mu? 

Hiç yorum yok: