Merhum dostum Eflatun gibi benim de hayattaki en
temel sorusallarımdan biri gölgelerdir pazartesi şemslileri. Gölgemle konuştuğumuz,
dertleştiğimiz, kavga ettiğimiz, küstüğümüz hatta evleri ayırdığımız çok
olmuştur. Kendi gölgemle böyle iniş çıkışlı bir ilişkim olsa da; genel olarak
gölgeyi hep güneşe tercih etmişimdir. Sahilde şezlonglarda güneşlenen halka
sırf pislik olsun diye işkence etmeyi de hep kendime borç bilmişimdir.
*İlişkimize kommensalist bir pencereden bakmalı.
*Haftanın bir günü her konuda çirkinleşmeli.
*Hazırsızlık, hazımsızlık yapmalı.
*Az konuşup çok yazmalı.
*Büyük zaferleri küçük şölenlerle kutlamalı.
*Ayın sonunu başını iyi bilmeli.
*Şu göz teması olayını çok abartmamalı.
Koca yaz geçti ve evde hiç güneşten etkilenmediğimi
fark ettim bu çarşambanın ilerleyen saatlerinde. Aylardır balkonumda gölgemle
hiç birbirimizin kalbini kırmamıştık. Bu maddenin doğasına aykırıydı; olacak iş değildi. Kafamı kaldırdığım gibi kızıl devasa bir zeplinin tepemde olduğu
fark ettim. Perşembe Cuma ve Cumartesi gözlemledikten sonra emin oldum ki
zeplin bana gölge yapmak ve güneşin zararlı ışınlarından beni korumak için
görevliydi. Belki de bende D Vitamini eksikliği yaratmaya çalışan bir terör
örgütünün; ya da güneş girmeyen eve doktor girer kadim bilgisine göre plan
yapmış bir doktorun. Risk almadım; yaktım okumun ucunu ve zepline fırlattım. Ama güzel
yandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder