Volkiş bol sivilceli bir garip ergendi. Sevgilisi de tıpkı onun gibiydi; sanki birbirleri için yaratılmış gibiydiler. Bir keresinde parkta bir bankta birbirlerinin sivilcelerini sıkarlarken onları izlemiş ve biraz kıskanmıştım. Ben Volkiş’e göre gayet normal bir insandım. Daha çok param, daha iyi arkadaşlarım, daha iyi bir ailem vardı. Kime sorarsanız sorun, çok daha da yakışıklıydı. Kız arkadaşım ise Volkiş’in kız arkadaşından on kat daha güzeldi ama biz böyle uyumlu değildik.
Volkiş elektrik elektroniğe çok meraklıydı, zaten meslek lisesinde elektronik okuyordu. Bir gün garip şapkayla gördüm onu. Şapkanın güneşlik kısmı siyah cam gibi bir şeyle kaplıydı, zamane gençliği moda diye bu gibi salak saçma şeyleri takıyordu ama Volkiş hiç de zamane genci değildi. “Ne iş la o şapka zibidi!” dedim. “Abi güneş panelli”, dedi. Ergence bir hareketle şapkayı kafasından alırken “Abi yapma” dediyse de çok geçti, güneş panelinden iki kabloyu kafasına bağlamış bu, ben çekince kablolar kafasını inceden kanattı. “Deli misin olum ne kablosu lan” dedim. O da bana bakıp “Of abi ya! Sen ne anlarsın” deyip gitti. Cidden ben ne anlardım?
Aradan sanırım bir yıl geçti. Bizim mahalledeki elektrikçi Numan’ın son model mat siyah BMW’si ile geçerken gördüm. Çok saçmaydı. O an en azından benim için Numan’ın BMW alması kadar açıklanamaz bir durum yoktu dünyada. Herkese sordum nasıl oldu bu iş, diye. Şu apartmanların içine takılan otomat işine girdi, dediler. Hani yürüdüğünde seni otomatik olarak algılayıp yanan lamba şeysinden. İyi de onlar moda olalı yıllar oluyordu. Bu aralar hepsi bozuluyor ve Numan yenisini takıyor, boş zamanlarında da nispet amacıyla arabasıyla sokağı turluyor, dediler. Uzun uzun hımm’ladım. Hımmm... hımmm...
Aradan bu sefer bir mevsim falan geçti. Kız arkadaşım aldatma olayına yeni bir boyut katacak kadar acımasız bir şekilde beni boynuzladı ve terk etti; ben de adettendir diye öyle bunalıma gireyim dedim ve girdim. Yıkanmıyor, tıraş olmuyor, dağınıklığı toplamıyor, saatlerce bilgisayarda savaş oyunları oynuyor ve tavuk dönerle besleniyodum. Öğlen kanepede elimde tv kumandası kadın programı izlerken uyumuş, akşam reklam kuşağındayken uyanmıştım. Derin bir nefes aldım, baktım ev leş gibi kokuyor; en son ne zaman evi havalandırdığımı düşünürken camı, cevabı bulamazken de kapıyı açtığım gibi Volkiş’i gördüm. Kafasında o salak şapka vardı. Beni görünce bir korktu, yüzü kızardı. “Akşam akşam hem de apartmanın içinde şapka mı takıyon lan zibidi” dedim. Kızarması iyice arttı. “Kime geldin sen? Hayırdır”, dedim. Daha da bir kızardı ve sustu cevap veremedi; ben ona bakıyordum, o ise yere. Malum kafasında kablolar var delinin, patlar matlar mazallah diye korkmadım da değil ve “Hadi dikkat et kendine” deyip kapıyı kapatırken elindeki son model telefonu gördüm. Piyasa yeni çıkmıştı ve bunun babasının altı aylık maaşına eşitti; hatta ve hatta modifiyesiz tüplü şahin parasıydı. Kapıyı kapattım ve tavuk dönerciyi arayıp tavuk döner istedim. Adını bilmesem de adam artık sesimden beni tanıyordu ve adres vermeme gerek kalmıyordu.
Öğlen berbere sakallarımı düzelttirmeye gittim, sonra kapının önündeki ergenleri muhteşem anılarımla ve üstün hayat tecrübelerimle bunalttım. Sonra sıkıldım, bilgisayarımı özledim. Evin önünde Numan’ın BMW’sini ve apartman boşluğunda da Numan’ı merdivenin üstünde kıç cebinde tornavida ile çalışırken gördüm. Bizim otomatı tamir ediyordu. “Çözdüm sizin tezgahı. Volkişle ortak çalışıyorsunuz; tabi ya.. O manyak şapkası ile bozuyor otomatları... ” dedim pis pis. Küfretti, küfrettim; küfretti, küfrettim; küfretti merdivene tekme attım yere düştü ve kıç cebindeki tornavida baldırına saplandı. “Şikayet edersen tezgahınızı herkese anlatırım” dedim ve eve girdim. Bir uyku çöktü üstüme anlatamam.
Aradan iki ay geçti ve Numan bu süre içerisinde ne mat siyah arabasına binip nefret toplayabildi ne de çalışabildi. İyileşince küçük bir toplantı yaptık ve aylık belli bir miktar para karşılığında susmayı kabul ettim. Numan’la hala aramız soğuk. Volkiş’in icadı kafama takmayı teklif ettiğinde yine bir gerginleştik. “Nasıl buldun bunu Volkiş” dedim; “Abi amacım beyin dalgalarımı hızlandırıp, daha zeki olup, çok para kazanmaktı” dedi. “Üzülme be Volkiş, istediğin kadar zeki olamasan da iyi para kazanıyorsun” dedim. Ben güldüm, o gülmedi, kız arkadaşı gülmedi; haliyle gülüşemedik. Volkiş’in kız arkadaşı da bizim şebekede; o da elektik elektronik okuyor ve hep aynı ayakkabıları giyiyor; bazen işkillemiyor değilim. Akşamları birkaç saat Volkiş’le beraber apartmaları anketör gibi geziyorlar ve hala birbirlerinin sivilcilerini sıkarken çok tatlı gözüküyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder