Postane binası cayır
cayır yanıyordu. Alevler iki katlı binanın boyunu bir kat daha aşmıştı. Saat
gecenin onuydu ve içeride kimse yoktur
diye rahattık. Ben ve birkaç kasabalı ise alevlere bakıp sohbet ediyorduk. Daha
önce birbirimizi görmüş olmamıza rağmen daha önce hiç konuşmamış üç akran
adamdık. Ben ortalarındaydım. Önce solumdaki arkadaş “İtfaiye nerede kaldı?”,
dedi. Üçüzmüz de aramamıştık. Sağımdaki ise bağırdı; “Arkadaşlar! Allah rızası
için itfaiyeyi arayanınız oldu mu?” Kimseden çıt çıkmadığına göre kimse
aramamıştı. Üçümüz de o an western filmlerindeki hızlı silah çekme sahnelerinde
olduğu gibi telefonlarımıza davrandık ve aynı anda şu kelime ağzımızdan çıktı.
“İtfaiyenin numarası kaçtı la?” Sağımdaki arkadaş yine bağırdı “Arkadaşlar!
Allah rızası için itfaiyenin numarası kaç?” 155, 157, 177 gibi sesler
yükselince solumdaki arkadaş. “Ara gitsin 155’i, polis itfaiyeye haber verir,
hem polisin de gelmesi lazım” dedi. 155’i aradım ve “Postane binası cayır cayır
yanıyor” dedim ve kapattım. Adres vermeme gerek yoktu, çünkü başka postane
binamız yoktu.
Bir yandan polisi
bekliyor bir yandan da muhabbete devam ediyorduk. Hatta önce polisin mi yoksa
itfaiyenin mi geleceğine dair yemeğine iddasına bile girdik. Ben itifaiye
dedim, diğer ikisi ise polis. Birbirimizin yüzüne hemen hemen hiç bakmıyor,
gözlerimizi alevlerden alamıyorduk. Solumdaki arkadaş “Bina artık iflah olmaz,
çöker birazdan” dedi; sağımdaki arkadaş ise “Temel sağlam ve üstten üstten
yanıyor, duvarlar değiştirilir, yıkmaya gerek yok” dedi. Bense “Yıkılmasına
gerek yok ama yine de yıkılır” dedim. Kalabalık her geçen dakika artıyordu ama
sirenli arabarlardan gelen giden yoktu. Alevlerin ısısını yüzümde hissetmeye
başladım ama ısıdan rahatsız olmadım.
“O değilde postane
binamız yanıyor arkadaşlar”, dedim. Hem de yarım saat önce yolda gördüğümde
selam vermeden yanından geçtiğim iki adama sanki askerliği beraber
yapmışızcasına bir arkadaşlar dedim. “Artık kredi kartı ekstreleri gelmeyecek”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder