14 Mart 2013 Perşembe

kasap (son bağla)


Kasap hırsızı (unutma devam et)

Planlanan bir çocuktum. Ebeveynlerimin ellerinde termometre ile doktorun söylediği günde ve saatte gerçekleştirdikleri sevişmelerin –ki o işe ne kadar sevişme denir muamma- belki de yüz ellincisinde temellerim atılmıştı. "Olası olmayan, doğru düzgün olmaz", babamın mottosudur ki; sebebinin ben olduğum aşikardır.

Oyuncak silahla esnaf soymaya kalkmak on iki yaşındayken gülüşmelerle karşılansa da on dört yaşındayken öyle karşılanmıyordu. Ben bir anda boy atmış, sakallanmış ve çirkinleşmiştim.  Sakarya Semt Kasabına oyuncak silahımla girip "Eller yukarı bu bir soygundur" diye sadece dört ay önce bağırsam kasap amca yalandan ellerini kaldırır ve gülümserdi. Ama ne yazık ki zamansın soygun teşebbüsüm kasap ve oğlu tarafından sağlam bir sopa ile cezaladırılmıştı. Semt komiseri babama durumu güzelce anlattı. "Şikayetçi olursanız, kasap da şikayetçi olur."
Komiserle uzlaşan babam benimle uzlaşmıyor ve neden kasap soymaya kalktığımı anlayamıyordu?

Hezimetle sonuçlanan birkaç kasap soygunumdan sonra bazı çıkarımlar yapabildim. Kasaplarda öfke kontrolü çok düşük. Karşısında çocuk var mı yok mu umursamadan, tekme tokat girebiliyorlar. Her zaman dükkanı emanet edecek birilerini buluyorlar, dövmeden polise gitmiyorlar ve polisler kasapları çok sevip kolluyor.

Polisler hakkındaki çıkarımlarım ise şunlar. Çoğu polis olmak için doğmamışlar, kasaplara karşı diğer insanlara davrandıklarından daha çok imtiyazlı davranıyorlar. Suçlu birinin yakınını gördükleri zaman da onlara akıl vererek ezmeyi çok seviyorlar ki bence bu da bir çeşit işkence.

Babamın bana şiddet uygulamamasının sebebi muhtemelen silahlı soygun teşebbüslerim ve kasaplardan yediğim dayakların beni çok etkilememiş olması. Ama polislerden öğrendiği işkence yöntemini üzerimde kullanıyor ve nasihat verdikçe veriyor. Atasözlerilerinin yarısını kendi söylüyor, diğer yarısını benim tamamlamamı bekliyor.

"Ne demiş atalarımız... Haram mal yiyenin ruhuu..."
"... iflah olmaz yüzyıl geçseee."
"Ne demiş atalarımız.. Çalanın çiğnediği her lokmaaa....
"... gelir tıkanır gursağınaa"

Babamın bana öğrettiği atasözlerini bizim aileden başka kimse bilemez. Babamın hayali, uydurduğu atasözlerinin bir tanesinin tutması. Hayalinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini asla bilemeyecek ama olsun. Adamcağız en azından çabalıyor. “Çabalamak, çalmaktan bin kat yeğdir”; evet bu da babamdan.

Benim kanunsuluğa yönelmem evin betini bereketini arttırdı. Babam eskisinden üç kat daha fazla kazanıyor. Soframızdan pastırma eksik olmuyor. Parasını harcayacak yer bulamadığından beni özel psikiyatriste bile götürüyor.


Babam işe gittikten sonra annem kahvaltıda bitirdiği şarap şişesini masanın üstüne koydu ve çevirdi. Şişe döndü, döndü ve beni gösterdi. Annem gözlerini bana doğru kısıp sordu,
“Esaret mi doğruluk mu?”
“Esaret annecim” dedim. Bir kere doğruluk demiş ve duymak istemediğim şeyler duymuştum. En iyisi esaret.
“Git ve psikiyatristini soy”
“Başüstüne annnecim”

Hiç yorum yok: