ı.
Ellerindeki tüm parayı Pakistan pakisine
yatırıp kısa zamanda zengin olma fikrini onlara baş hekim yardımcıları Hulki
Bey vermişti. Evimi ve arabamı sattım ve çift çapraz kurdan Pakistan pekisi
aldım. Bir yılda param üç kat arttı. İstesem üç ev ve son modeli iki tane araba
alırım, diyerek hemşirelerine hava atmıştı. Aslında dördü de sevmezdi Hulki
Bey'i. Emir aldığı kişiyi kimsenin kalben sevemeyeceği gibi.
Melek başhemşireydi, Hasret kat sorumlusu
hemşire, Gizem ve Zeyno ise hemşire statülü kat görevlileriydi. Sonda, lavman
yapıp, tansiyon ölçüp, çarşaf değiştiriyorlardı. Dördü de özel bir hastanede karın tokluğuna hayata
tutunmaya çalışıyor, o da yetmezmiş gibi yüksek egolu doktorlar tarafından her
gün eziliyorlardı. Pakistan pakisini de ilk kez duymuşlardı, çift çapraz kur
lafını da. Nasıl olacağını anlamasalar da biraz daha fazla paralarının olabilme
ihtimali dördünü de heyecanlandırmıştı. Melek'in öncelikli hayali yurt dışında
bir tatildi; çocuklar büyüdü, biraz da kendim için yaşayacağım diyordu. Hasret
ise bir otomobil istiyordu, dolmuşta sıkış tıkış içinde geçmişti ömrü. Gizem
hayal kapısını çoktan örtmüştü. Biraz daha fazla para istiyordu o kadar, bir de
kredi kartı borcunu ödemek. Zeyno'nun hayali ise oğluyla, kızını; kaynanasının
yanından alıp kreşe yazdırmaktı. Sırf bu yüzden diğer gün kuyruklarını
bacaklarının arasına sıkıştırıp başhekim yardımcısı Hulki Bey'in yanına gidip,
"Nasıl?" diye sordular.
Hulki Bey başarı hikayesinden uzun süre
bahsettikten sonra sanki hemşirelere bahşedercesine. "Sizin paranız çaprak
kura yetmez, bana getirin, kendi hesabıma eklerim. Ay sonunda da karınızı
veririm. Sizden komisyonda almam merak etmeyin", dedi. Sözleri bitince
dünyanın en çirkin kahkahasını attı. Dördü de o an Hulki Bey'i öldürmek istedi.
Hergün onlarca kişinin tüm samimiyetiyle istediği gibi.
Altınlar bozduruldu, borçlar alındı,
krediler çekildi, var yok ortaya çıktı ve pazartesi sanki gizli bir harekat
yürütürcesine para Hulki Bey'e verdiler. Hulki araya bir iki başarı hikayesini
daha sıkıştırarak parayı aldı. Sonra Melek'e diğer başhekim yardımcısı hakkında
sorular sordu. Hasret'e kattaki en güzel oda boşaldığı an kendisine haber
vermesini söyledi. Gizem'e elektrik faturasını verdi ve bir koşu yatırmasını
söyledi. Zeyno'ya ise sadece çamur gibi bir gülümseme ile baktı. O bakışın
anlamını tüm kadınlar bilirdi.
Aradan yedi ay geçmişti. Herkesin eline
gerçekten de güzel paralar geçmeye başladı. Parayla mutlu anlar
yaşanabiliyordu. Herkesin yüzünde kocaman gülümsemeler vardı. Hemşireler bazen
hastanede çıkan yemeği yemiyor ve dışarıdan pizza bile söylüyorlardı. Gizem
yıllar önce kapattığı umut kapısını açtı ve hayaller kurmaya başladı ama Zeyno
mahalle ve sülale baskısını yenemedi ve çocukları kreşe veremedi. Kreş planı
tutmasa da kaynanasına para veriyor ve onu hakimiyeti altına alıyordu. Para
uğruna kendini paralamadığın zaman güzel bir şeydi.
Bir yıl sonra dört hemşire de hem daha güzel, hem daha mutluydu. Melek Hemşire
Venedik fotoğraflarını gösterirken hiçbiri Melek'i kıskanmıyordu. İsterlerse
birkaç ay sonra onlar da Venedik'e gidebilirlerdi.
ıı.
Melek hemşire kağıt işleri ile
uğraşırken, Hasret hemşire su içmeyen bir hastayı ikna etmeye çalışırken, Gizem
ve Zeyno yüz kırk kilo bir adama lağman yapmaya çalışırken Pakistan'da bombalar
patlıyor ve Benazır Butto paramparça oluyordu. Akşam haberlerde izlediklerine
hepsi bu habere üzüldü. Başarılı bir kadın ölmüştü. Bir kadın başbakan ölmüştü.
Hulki Bey diğer gün işe gelmedi ama
hemşireler bu durumdan hiç işkillenmediler. Sonraki günde gelmediğini ve izin
de almadığını duyunca durumun ciddiyetini anladılar. Kötüyü düşünmemeye
çalışsalar da durum kötüydü, çok kötüydü. Hulki'nin artık beyliği kalmamıştı.
Telefonlara çıkmıyordu ve evinde de yoktu. Fransa'da dil kursundaki kızına,
Bandırma'da köyde yaşayan halasına, huzurevinde yaşayan dayısına bile ulaşıldı
ama nerede olduğunu kimse bilmiyordu. Polise kayıp ilanı verildi, kimliği
belirsiz cesetlere bakıldı ama iz bulunamadı. Hulki hemşireler gibi onlarca
kişiyi de beraberinde batırmıştı... Taksitleri ödenmeyen kızı Fransa'dan iki ay
sonra döndü...
Melek, Hasret, Gizem ve Zeyno'un hem
ceplerinde kuruş paraları yoktu hem de eski borçlarının yanısıra yeni borçları
da vardı. Hulki'ye küfürler ederken, diğer yandan ne yapacaklarını
düşünüyorlardı. Hayatları tepe taklak olmuştu. Eski fakir günlerinden de kötüye
döndüler. Mutsuzluktan çirkinleşmişlerdi. Hepsi yıkıldı ama en çok Gizem
yıkıldı. Diğerleri hayallerinin az da olsa bir kısmını gerçekleştirmişlerken
Gizem hayal kurmaya yeni başlamıştı. Çatı katı bir evi olacak, salsa öğrenecek,
göğüslerine silikon taktıracak, evine koşu banı alacak, diksiyon kursuna
gidecek, saçlarını uzatacak, kollarında çıkan tüylere kökten çözüm bulacak,
mimar bir sevgilisi olacak, çok kitap alacak, evinini bir duvarı kitaplık
olacak, ikiz çocukları olacak, çocukları üç yaşında ingilizce öğretmeye
başlayacak, çocuklarıyla beraber o da ingilzce öğrenecek, beş yıldızlı
otellerdeki yaz tatillerinde animasyonlara katılacak, kim beşyüz milyar ister
de yüz yirmi beş milyar kazanacak, çalıştığı hastanenin en güzel odasını kendi
dekore edecek ve adını verecek, artık paraya ihtiyacı olmayacağı için sırf
iyilik için hemşirelik yapacaktı...
Benazır Bottu'yu parçalayan bombalar
hayallerini de parçalamıştı. Gizem uzun süre kendine gelemedi. Umutsuz, mutsuz,
ruhsuz sallandı durdu. Her yere yürüyerek gidiyor ve inceden kendi kendine
konuşuyordu. Herkes durumuna üzülse de yapabilecek fazla bir şey yoktu.
Antidepresan kullanmayı reddetti; kendi kendine fısıldımalarını dinleyen herkes
Gizem'in Hulki'yle konuştuğunu bilirdi. Her delilik gibi önce üzüldüler, sonra
alıştılar ve zamanla görmemezlikten gelmeye başladılar. Ta ki bir cuma iş çıkışı Melek, Hasret ve
Zeyno'yu çaya çağırana kadar.
ııı.
Aynı kazığı yemiş in
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder