12 Ekim 2017 Perşembe

kuzen geyik - genç werter

Sayın yargıç ve değerli jüri üyeleri…

İstersen bir 1996 yılının ilk günlerine gidelim. Siz daha doğmamıştınız ve dünya berbat bir yerdi sayın yargıç. Bir gün Mehmet Ali abilere bilgisayarla oynamaya gittim. Mehmet Ali abinin o iç bunaltıcı sohbetine katlanmamın tek sebebi arada klavyenin “A” “S” “D” tuşlarına basarak piksel piksel olan futbolcu çizimlerini koşturmaktı. İnanılmaz heyecanlı bir durumdu benim için. Sabahlara kadar Fifa oynadığımız bir gecenin sabahında kahvaltımızı ettik. Mehmet ali abinin satanist gitar hocası gelince benim uzamamam gerektiğine karar verdim. Zaten acil şekilde eve gidip uyumam gerekiyordu. Tam evden çıkacaktım ki kitaplığında Goethe’nin Genç Werter’in Anıları’nı gördüm. Goethe’yi Ömür Abimin bana hediye ettiği “Tarihi Değiştiren 100 Büyük Dahi” kitabından tanıyordum ama daha önce hiç okumamıştım. İçim kitap okuma isteğiyle doldu. “Abi alabilir miyim?” dedim satanist gitar hocası bileğini penası ile kesmiş akan kendi kanını emerken. Hocasının yanında bana hayır diyemezdi. “Al ama bitirince getir. Yoksa asla unutmam. Ben kimseye bir şey hediye etmem! Kitabı getirmezsen kabusun olurum. Benden asla kurtulamazsın. Kitabın sayfalarını yavaş yavaş çevir. Asla kırışıklı olmasın. Çantana koyma, elinde taşı” dedi. “Tamam tamam” dedim ve çıktım.

Bir kere elimde olsa kitabı yasaklatırım. İnanılmaz iç bunatıcı bir kitaptır. Okumayın, okutmayın. Ki Mehmet Ali Abinin okumadığına da eminim.

Neyse kitabı okula götürdüm. Sınıfın en güzel ikinci, okulun en güzel üçüncü, Keçiören’in en güzel on ikinci kızı olan Meltem kitaba baktı ve “Okuyup sana getireyim mi barışçım?” dedi. Bana “Barışçım” dedikten sonrasını anımsamıyorum bile. Kitabı verdim sanırım. Oralar bende bulanık.

Neyse Meltem elbette ki kitabı geri vermedi, ben de isteyemedim. Çünkü istemem için konuşmam lazımdı ama ben meltemle konuşamıyordum. Bir konuşabilsem o kadar çok anlatacağım şey vardı ki, konu kitaba bir ay sonra anca gelirdi.

Ve tacizler başladı sayın yargıç;

Mehmet ali abi önce telefonla tacize başladı, her gün beni aradı ve kitabı sordu. Abi yenisini alayım dediysem de umursamadı. O kitabı istiyorum dedi başka bir şey demedi. Sonra evime isimsiz mektuplar göndermeye başladı. Beni Zeynep ablamla tehdit etti. Biliyor tabi nasıl sevdiğimi. “Eğer kitabımı getirmezsen Zeynep ablanı arar ve senin bir hırsız olduğunu söylerim” dedi. Malum o zamanlar da Zeynep ablamın karnı burnunda. Hassas bir dönemde, hormonlar tavan. Onun üzülmesine asla izin veremezdim.
Ben de Mehmet Ali abiyi öldürdüm.
Şu an bana suçlamalardan bulunan kişi Serdar Ortaç’ın küçük kardeşidir! Rica ettim, Serdar Ortaç’ın kardeşi olacağıma onurumla Ömer ve Ömür Çetinkaya’nın kardeşi olarak yaşarım dedi. Biraz itici ol, kimse farkı anlamaz dedim. O da oldu. Hiçbiriniz anlamadı.


Peki sayın yargıç! Benim yerimde siz olsanız, siz de öldürmez miydiniz? Hamile bir kadının hayatını kurtarmak içindeki canla beraber iki kişinin hayatını kurtarmak değil midir? 1’e karşı 2. Ki bu ikiden biri değerli sanatçı dostum Zeynep abla! Pişman değilim.

Hiç yorum yok: