Sayın yargıç ve değerli jüri üyeleri…
İstersen bir 1996 yılının ilk günlerine gidelim. Siz daha
doğmamıştınız ve dünya berbat bir yerdi sayın yargıç. Bir gün Mehmet Ali
abilere bilgisayarla oynamaya gittim. Mehmet Ali abinin o iç bunaltıcı
sohbetine katlanmamın tek sebebi arada klavyenin “A” “S” “D” tuşlarına basarak
piksel piksel olan futbolcu çizimlerini koşturmaktı. İnanılmaz heyecanlı bir
durumdu benim için. Sabahlara kadar Fifa oynadığımız bir gecenin sabahında
kahvaltımızı ettik. Mehmet ali abinin satanist gitar hocası gelince benim
uzamamam gerektiğine karar verdim. Zaten acil şekilde eve gidip uyumam
gerekiyordu. Tam evden çıkacaktım ki kitaplığında Goethe’nin Genç Werter’in Anıları’nı
gördüm. Goethe’yi Ömür Abimin bana hediye ettiği “Tarihi Değiştiren 100 Büyük Dahi”
kitabından tanıyordum ama daha önce hiç okumamıştım. İçim kitap okuma isteğiyle
doldu. “Abi alabilir miyim?” dedim satanist gitar hocası bileğini penası ile
kesmiş akan kendi kanını emerken. Hocasının yanında bana hayır diyemezdi. “Al
ama bitirince getir. Yoksa asla unutmam. Ben kimseye bir şey hediye etmem! Kitabı
getirmezsen kabusun olurum. Benden asla kurtulamazsın. Kitabın sayfalarını
yavaş yavaş çevir. Asla kırışıklı olmasın. Çantana koyma, elinde taşı” dedi. “Tamam
tamam” dedim ve çıktım.
Bir kere elimde olsa kitabı yasaklatırım. İnanılmaz iç
bunatıcı bir kitaptır. Okumayın, okutmayın. Ki Mehmet Ali Abinin okumadığına da
eminim.
Neyse kitabı okula götürdüm. Sınıfın en güzel ikinci, okulun
en güzel üçüncü, Keçiören’in en güzel on ikinci kızı olan Meltem kitaba baktı
ve “Okuyup sana getireyim mi barışçım?” dedi. Bana “Barışçım” dedikten
sonrasını anımsamıyorum bile. Kitabı verdim sanırım. Oralar bende bulanık.
Neyse Meltem elbette ki kitabı geri vermedi, ben de
isteyemedim. Çünkü istemem için konuşmam lazımdı ama ben meltemle
konuşamıyordum. Bir konuşabilsem o kadar çok anlatacağım şey vardı ki, konu
kitaba bir ay sonra anca gelirdi.
Ve tacizler başladı sayın yargıç;
Mehmet ali abi önce telefonla tacize başladı, her gün beni
aradı ve kitabı sordu. Abi yenisini alayım dediysem de umursamadı. O kitabı
istiyorum dedi başka bir şey demedi. Sonra evime isimsiz mektuplar göndermeye
başladı. Beni Zeynep ablamla tehdit etti. Biliyor tabi nasıl sevdiğimi. “Eğer
kitabımı getirmezsen Zeynep ablanı arar ve senin bir hırsız olduğunu söylerim”
dedi. Malum o zamanlar da Zeynep ablamın karnı burnunda. Hassas bir dönemde,
hormonlar tavan. Onun üzülmesine asla izin veremezdim.
Ben de Mehmet Ali abiyi öldürdüm.
Şu an bana suçlamalardan bulunan kişi Serdar Ortaç’ın küçük
kardeşidir! Rica ettim, Serdar Ortaç’ın kardeşi olacağıma onurumla Ömer ve Ömür
Çetinkaya’nın kardeşi olarak yaşarım dedi. Biraz itici ol, kimse farkı anlamaz
dedim. O da oldu. Hiçbiriniz anlamadı.
Peki sayın yargıç! Benim yerimde siz olsanız, siz de öldürmez
miydiniz? Hamile bir kadının hayatını kurtarmak içindeki canla beraber iki
kişinin hayatını kurtarmak değil midir? 1’e karşı 2. Ki bu ikiden biri değerli
sanatçı dostum Zeynep abla! Pişman değilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder