27 Ağustos 2017 Pazar

5. tansu çiller

                                                            Tansu Çiller

Mesela Sefa 208 adam plazaya doğru yürürken hiç en önde yürümedi. Güvenlik görevlileri ile olan mücadele esnasında hep en arkada kaldı. Müteahhit dövülürken de omzuna bir tane yumruk attı ve öyle çok sert de vurmadı. İstese vururdu da. Kocaman bir genç adamdı Sefa. Fıtratın öfke olsa rahatlıkla korumalık, bar fedailiği de yapabilir; biraz idmanla şu kuralsız, içinde zarafetin zerresi olmayan boks türevlerinde de başarılı olabilirdi. Ama o tellak olmayı seçti. Çünkü oldu olası kadınlardan utandı Sefa. Mesela ilkokul öğretmeni Sefa’nın yazmayı öğrendiğini bir dönem sonra fark etti çünkü öğretmeni kadındı ve Sefa bütün gün başını sıradan kaldırmadan omuz başları içeri dönük şekilde utangaç utangaç otururdu.
Yakışıklı olmasa da mesleki deformasyondan olsa gerek temiz görünür, boyu posundan dolayı da ilgi çekerdi. Çalıştığı hamam tadilata girdiğinde kısa süre bir avm’de güvenlik görevlisi olarak çalışmış, günün sonunda iki kız buna telefon numarası vermiş, olayı anlamlandıramadığı için amirlerine söylemiş, amirleri de dalga geçmiş, alay edilince de o işten çıkmıştı. Bir ay öyle evden hiç çıkmayıp Seda Sayan, Saba Tümer ve Pakize Suda izlemiş, hamam açılana kadar televizyonun başından kalkmamıştı.
Öyle aklınıza gizli gay yakıştırması gelmesin de. Sefa’nın gayet renkli ve eğlenceli bir hayal dünyası vardı. Sarışın olgun kadınlardan hoşlanırdı mesela.  Kadın dediğinin konuşkan olmalı ve sesi biraz kirli olmalı diye düşünürdü. Sigarasını uzun bir ağızlık ile içmeliydi kadın ve etek ceket giymeliydi.
Babasından Sefa’ya miras olarak çok canlı ve bol arkadaşlı bir Facebook sayfası kalmıştı. Hesabı Sefa açtığı için şifreyi de biliyordu. Merhum babası ’50 yaş üstü aşkı arayanlar’, ‘gerçek aşkı arayan dullar’, ‘Hep Genciz - 40, 50, 60 Yaş, Gönlü Gençler, Emekliler’, ‘BEKAR 50 YAŞ GENÇLİĞİ’ gibi birçok kapalı gruba üye ve bir kısmında da yöneticiydi. Babasının öldüğünü sosyal medya arkadaşlarından hiçbirine söylemedi ve bir kısmı ile sohbeti devam ettirdi.
TC Şermin Uçan’a ise aşık oldu Sefa. Sabahlara kadar konuştu bu kadınla. 55 yaşında, muhalif, Atatürkçü, neşeli, oturaklı; tam kadın gibi bir kadındı. Sırf kadının ilgisini çekmek fotoşop öğrendi hem de hiçbir yeteneği ve ilgisi olmamasına rağmen. TC Şermin Uçan’ın Atatürk ile beraber göndere bayrak çektiği bir fotoğraf şopladı mesela, TC Nermin bunu çok beğendi ve çok uzun bir teşekkür mesajı attı. Bir 10 Kasım’da da Anıtkabir’in üzerinde ağlayan melekleri şopladı Sefa ve bu çalışması da toplam üç binin üzerinde beğeni aldı. Fotonun altı da yüzlerce övgü ve Atatürk’e özlem mesajları ile doldu taştı.
Babası görünümlü Sefa bu alemde popüler olsa da gözü TC Şermin Uçan’dan başkasını görmüyordu. Gerçi bir emekli İçişleri Uzman Yardımcısı Hanife Hanım da vardı ama o çok yavaş yazıyordu ve Sefa çok bunalıyordu.  Sohbet her gece koyulaştı TC Şermin ile. Görüntülü konuşma talebini ise Sefa kabul etti ama kameranın önüne poşet koyarak görüntüyü bozdu ve “Sanırım kamera bozuk” diyerek geçiştirdi ve kadının güzelliği karşısında büyülenmiş bir şekilde kendini tatmin etti.
Eve giderken kaybedecek bir şeyim yok diye düşündü ve hemen yazdı TC Şermin’e “Nasılsınız güzel bayan?” TC Şermin’den mesaj gecikmedi “İyiyim efendim sizleri sormalı”
Hal hatır kısmı geçtikten sonra yavaştan konuya girdi Sefa. “Size harika bir resim yaptım Şermin Hanım. Siz ve Atatürk el ele tutuşuyorsunuz, arkanızda bir gül bahçesi var ve bahçenin üstünde de altı oku siluet olarak yerleştirdim”. TC Şermin önce cevabı onlarca manasız smiley ile doldurdu. Sonra da “Görebilir miyim Sadettin Bey?”, dedi.  Sefa’nın yüzünde hemen merhum babasından başka bir miras olan çapkın bir gülümseme belirdi. “Akşam beraber yemek yemeyi kabul ederseniz elbette” Malum her kadın yaş konusunda yalan söyler.55 yaşında olduğunu iddia eden TC Şermin en az 60 olmaydı ve naz yapacak fazla vakti yoktu. Tarihi bilmem bir şey bey lokantasında akşam yemeği için sözleştiler.
Sefa’nın sırtından soğuk terler akıyordu. TC Şermin ile konuşurken günün sabahında yaptıklarını ve başına gelmesi muhtemel her şeyi unutmuştu. Aklında sadece akşam yemeği vardı. Acaba TC Şermin durumu nasıl karşılayacaktı?
Yemeğe kadar biraz vakti vardı. Önce eve gidip sinekkaydı bir tıraş oldu. Sonra gömleğini ütüledi, arkadaşının düğünü için aldığı takım elbiseyi ikinci kez giydi, saçlarını yana taradı ve evi mezarlığa yakın olduğu için babasının mezarına bir uğradı Sefa. Daha önce babasının mezarına bayramlarda ve babalar gününde gitmişliği vardı ama hiç mezar taşı ile konuşmamıştı. “Teşekkür ederim babacığım” diyerek başladı konuşmaya. “Bana bıraktığın Facebook hesabın sayesinde gerçek aşkı buldum. Bugün hayatımın kadını ile tanışacağım, tamamen senin sayende. Ve umarım benim sen olmamama o kadar çok kızmayacak ve beni sevecek. Sonra ne olur bilmiyorum. Belki beraber kaçarız, belki onun evinde saklanırım, belki de benim teslim olmamı ve çıkana kadar beni bekleyeceğini söyler. Bilmiyorum. Bunun kararını o verecek. Çok güçlü bir kadın o. Hep doğruları biliyor ve savunuyor. Çok zeki ve korkusuz. Hayata bakış açısına aşık oldum onun, bir de o sarı saçlarına. Bugün çok büyük bir gün baba! Ben yıllardır sadece bu gün için yaşadım. Kusura bakma gitmem gerek, kadınımı bekletmek bana yakışmaz. Arada gelir seni gelişmelerde haberdar ederim” dedi. Sonra birkaç adım uzaklaştıktan sonra döndü ve babasının mezarına bakıp “Seni seviyorum” dedi.
“Seni seviyorum” dedi TC Şermin’e. Gerçekten de fotoğraflardaki gibi güzel ve güçlü olarak duruyordu Sefa’nın karşısında. Sefa’nın hikayesinin o günden önceki günlerini dinlerken birkaç sigara yaktı. Dünya da kimse sigarayı onun kadar asil tutamazdı. Mimikleri hiç renk vermiyordu. Kızmış mıydı yoksa hoşuna gitmişti hiç belli değildi. Çok az konuştu, Sefa’nın babasının geçen sene öldüğünü duyunca kısık sesle bir “Allah rahmet eylesin” dedi. Sonra Sefa’nın gözlerinin içine delici bir bakış atıp, “Anlatacakların bu kadar mı?” diye ekledi.
Sefa bu lafı duyunca sabahki olayı anlatmaya başladı. Hem de tüm çıplaklığı ile. Biraz önceki mimiksiz kadının yüzünde bu sefer korku ve hayret belirdi. Haberlerde olayları duymuştu zaten. Sefa anlatırken yemekleri bitmişti ve o sırada tatlı isteyip istemediklerini soran garsona “Biz seni çağırana kadar lütfen gelme” dedikten sonra olayın linçin ayrıntılarını merakla dinledi. Sefa anlatırken arada “Aman Allah’ım”, “Tövbe tövbe…” diyebildi sadece. Sonra garsonu iki parmağıyla çağırıp iki sade türk kahvesi istedi.
Kahveler geldikten sonra “Şimdi ne yapacaksın evladım?” dedi. Evladım lafı Sefa’nın başından aşağı kaynar su gibi döküldü.  “Bilmiyorum” dedi Sefa sessizce, “Sizce ne yapmalıyım?”
Hesabı istedi TC Şermin, Sefa’nın eli cüzdanına gittiyse de “Sakın” diyerek engelledi ve ödedi. “Sakın” lafını duyduğu an donakalmıştı zaten Sefa, “Hadi kalkalım” diyene kadar da buzu çözülmedi. Sonra beraber lokantadan çıktılar.
Lokantadan dışarı adım attıkları anda elinden tuttu Sefa’nın TC Şermin ve biraz dolandılar. Karakola gittiklerini fark ettiyse de Sefa ses etmedi. TC Şermin biraz yolu uzattı. Sonra beraber karakolun bahçesine girdiklerinde Sefa’nın elini bıraktı.

“Beni bekleyecek misin?” dedi Sefa. TC Şermin ise “68 yaşındayım” dedi, “Söz veremem”

Hiç yorum yok: