Bak bu anı daha eski
aliciğim. O kadar eski ki; geçmiş milenyumdan kalma. bırak beni hasan
enişteciğinin bile cep telefonu yok. Ankara’da inanılmaz bir kar var ve okullar
bir haftadır tatil. O sıkıcı gecelerde aradığım ana şefkatini Ana Britanicca
ansiklopedisini pervasızca okuyarak buluyorum. Saat on iki suları evin telefonu
çaldı. Malum o saatte çalan telefondan iyi haber gelmez. Öyle de oldu, arayan
enişteciğindi.
“kanka” dedi yine
titrek bir ses tonu ile “sizde havuç var mı?” başkası olsa şaşırır ya da
kızardım ama arayan enişteciğin olunca bu tür duygusal dalgalanmalarına alışığım.
“Var erolcum” dedim. “peki kaç tane?” diye sordu. Gittim saydım tam yedi tane
vardı. “Havuçları al gel hemen, lütfen soru sorma durum çok acil” dedi. Ben de
öyle yaptım. Tabi o zamanlar ehliyet de yok; dizim kadar karda yarım saat
yürüyerek evleri vardım. Elimden havucu aldı ve koşarak yaptığı kardan adamın
burnuna taktı, sonra “kanka bize daha çok havuç lazım, herkes kardan adam
yapıyor ama havucu koymuyorlar, havuç burunsuz kardan adam mı olur? Yazık değil
mi kardan adamlara?” dedi; o sesi hiç aklımdan çıkmıyor. Hem ağlıyor, hem de
insanların bu duyarsızlıklarına isyan ediyordu. “havuçları ikiye bölsek”
diyecek gibi oldum ama işaret parmağını dudağıma götürdü ve “bu teklifini
duymamış olayım” dedi.
Elimizde havuçlar
yürümeye başladık aliciğim. Burunsuz kardan adamlara havuçtan burun taktık,
bazısı biraz yamulmuş, onları düzelttik ta ki havuçlarımız bitene kadar. “Erol eve
gidelim, ayak parmaklarımı hissetmiyorum” diyorum, dinlemiyor da. Sonra bir
tane daha kardan adam bulduk. Yalnız kim yaptıysa plastik sanatlara karşı bir
yeteneği olduğu besbelli; kıvrımları, duruşu, perspektif ve oranları ile farklı
bir kardan adam ve en önemlisi gerçek havuç kullanılmış. Ve havuç öyle
saplanmamış da, bir şekil verilmiş ve çok şık olmuş. Erol çok sevindi bu kardan
adamı görünce. Gitti sarıldı, okşadı, “sen ne tatlı bir kardan adamsın”, “sen
ne tatlış bir kardan adamsın”, “sen güzel bir kardan adamsın” öyle konuşuyor. “erol
diyorum geç oldu, hadi eve gidelim annen bekler” yok diyor “gitmem, ben
gidersem kardan adam yalnız kalır, sıkılır” inanmazsın aliciğim o gece sabaha
kadar bekledik ta ki kardan adamı yapan adam gelip nöbeti devralana kadar. Ben iki
ayak parmağımı o gece kaybettim ve enişten her kadar ısrar ettiyse de donmamak
için kendisine sarılmadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder