18 Mayıs 2016 Çarşamba

duygusal enişte anıları

1.dün akşamüstü güvercinler uçuyor alicim antares semalarında. enişteciğin Hasan'a baktım güvercinlere el sallıyor ve "güle güle gidin göçmen kuşlar... seneye yine gelin bekliyorum" diyor ağlamaklı. diyorum "erolcum, onlar güvercin, onlar buralı". bu sefer göz yaşları sakallarına karışıyor "neden daha güzel bir şehirde yaşamıyorlar, neden ankara" diyor ve sarılıp ağlıyor...
2
 bak bu daha eski bir anı. bir gün yine aşağı eğlencede bir davetteyiz aliciğim. bir arı bana doğru saldırdı manasızca, herhalde birine benzetmiş olmalı. neyse ben çevik bir hareketle sağa çekilince hayvan masaya çakıldı. ölmedi de. can çekişiyor garibim. tabi Hasan enişteciğin yine ağlıyor. "ezelim" dedim. malum ayağı kırılan at vurulur. enişten ezdirmiyor da. sonra alo fetvayı aradık ve ne yapmamız gerektiğini sorduk. bizi şaka yapıyor sanıp cevap vermeyi reddettiler. bir de şunu ekleyeyim, biri dinayette çalışıyor olması, ağzının bozuk olmayacak manasına gelmiyormuş. neyse enişteciğin ağlamaya devam ediyor, bir yandan da tutturmuş, veterinerlik fakültesine gidelim. zaten daha yeni bir devlet kurumu ile papaz olmuşuz... hemen alternatif bir çözüm önerdim ve arının üstüne toz şeker attım. düşündüm ki ölecekse bile son anlarını mutlu geçirsin hayvan... eniştenin ağlamaktan içi dışına çıktı, gözleri şişti. yüzünü yıkasın diye lavaboya gönderince de, arıyı peçeteyle alıp attım. enişteciğine de iyileşti ve uçup gitti dedim. nasıl sevindi anlatamam...
3
neyse Aliciğim... aradan çok zaman geçti. Hasan enişteciğin büyüdü, gelişti ve genişledi. yirmiden fazla takım elbisesi olan ensesi kalın bir adama dönüştü. ama duygusallığı da göbeğinin çapı ile doğru orantılı olarak arttı. ben orada yoktum; görmedim ama duyduğuma göre enişteciğin bir öğlen kuruyemişçiye gitmiş ve iki kilo kaju almış. sonra da çocukluğunun geçtiği evlerinin arka bahçesindeki karınca yuvasının önüne oturmuş ve kaju yemeye başlamış. çünkü fakir ve zayıfken karınca yuvasının önünde çekirdek çitler ve karıncalar çekirdek kabuklarını yuvalarına taşımasını izlermiş. izlerken de hem ince ince ağlar, hem de ileride yapacağı iyiliklerin planını yaparmış. bana hikayeyi anlatan kişinin söylediğine göre senin tombalak enişteciğin bir buçuk kilo kajuyu ( yaklaşık 7000 kaloriyi) gömmüş; yarım kilosunu da yere atmış karıncalar yuvalarına taşısın diye. ama karıncalar kajuyu taşıyamadığını görünce yine makaraları salmış. bana yaşanmışlığı aktaran kişi enişteciğine demiş ki; "bunlar çok büyük, karıncalar taşıyamıyor". enişteciğinin aklına hemen bir fikir gelmiş. adamın kafası çözüm odaklı çalışıyor. yerdeki topraklı kajuları tekrar ağzına atmış, çiğnemiş ama bu sefer yutmamış. karınca yuvasının ağzına kendi ağzını yaklaştırmış ve karıncalar ezilmesin diye yumuşakça, zarifçe tükürmüş. tam yarim kilo kajuyu böyle karınca yuvasına transfer etmiş. sonra aradan bir süre geçince tekrar karıncaların yanına gitmiş duygusal enişteciğin. geçen sefer doymadığı için bu sefer üç kilo kaju almış. yarım kilosunu yolda yemiş ve karınca yuvasının önüne gelmiş. bakmış hiç karınca yok. ağlamaya başlamış, karıncaları öldürdüm diye. bana hikayeyi anlatan kişi de benim gibi, senin gibi aliciğim enişteciğini seviyor. üzülmesin diye demiş ki; "üzülme erol. onlar ölmedi. sadece artık çok yemekleri olduğu için bahçeye çıkmalarına gerek kalmadı. ama bir daha karınca yuvasına kaju da tükürme tamam mı? onlar çalışkan hayvanlar, tembelliğe alıştırma" demiş. erol da gözyaşlarını koluna silmiş ve "tamam karıcığım" demiş.

Hiç yorum yok: