20 Ocak 2016 Çarşamba

An'da

An’da
Gündoğan uyandı ve banyoda yüzünü yıkadı. Krem rengi havlusu artık koyu turuncuya çalıyordu kirden. Yine de sildi yüzünü ve kahvaltı masasına oturdu sanki kahvaltılık bir şeyler varmış gibi. Buzdolabında biraz siyah zeytin vardı, naylon poşetteki ekmeği yokladı, taş gibiydi. Bu çöpe attığım kaçıncı ekmek diye içinden geçirirken paketine baktı. İki sigarası vardı. Birini aldı, çakmağı çaktı, ateş almadı; bir daha denedi, yine ses yok. Çakmağı duvara çaldı. Kırılmadı çakmak. Ayağa kalktı, ocağı yaktı, eğildi ve iki büklüm sigarasını yaktı. İşte o esnada:
*Tüm yurtta, yavru vatan Kıbrıs’ta ve kardeş ülke Azerbaycan’da kimi erkekler, kızların bazılarına “Seni seviyorum” dedi. Kızların büyük kısmı zaman istedi. Bir kızın zaman istemesi evet ya da hayır diyeceği hakkında asla bir ipucu değildi ama genelde hayır derlerdi. Bir kızı eskiden on erkek isteyip biri alırken rakamın günümüzde elli hatta yüz erkeğe kadar çıktığı gözükmüştü. Erkeklerin heyecanlı bekleyişleri an itibari başladı.
*Bazı insanlar deliler gibi güldü. Bu insanların bazıları ise gülerken delirdiler. Delirme bir süreçti belki ama ne olursa olsun o ‘bir an’ vardı. O anda çizginin diğer tarafında geçiliyordu. İşte bazıları çizgiyi geçti. Aileleri durumu hep en geç fark eden ve en son kabulleneneler oldu. Ve süreç şöyle devam etti. Doktor, hoca, doktor, hoca, sokak, doktor, sokak, Mersin Kazan’lı da bir hoca varmış duydun mu?
*Birileri birilerine ateş etti. Bazıları bazılarını vurdu, bazı kurşunlar insanları sıyırdı, bazıları karavana. Kimileri kaza kurşuna gitti, bazı kurşunlar atmosferde gidebildiği kadar gitti ve sonra yeryüzüne geri düştü. Silahların bazısı otomatik, bazısı yarı otomatikti. Şartlar ne olursa olsun değişmeyen tek şey ise namludan çıkan kurşunun mutlaka bir iz bıraktığıydı.
*Bazı çalışanlar çalışıyor gibi yaptılar patronlarını kandırmak için. Boş ekrana bakıp, klavyeyi okşadılar ya da telefonlarını alıp konuşuyor gibi yaptılar. Masaları bilgisayarlarının ekranları yapışkanlı kağıtlara yazılmış notlarla doluydu. Dışarıda çalışmak zorunda olanlar ise dolanıp durdular; GPS sinyallerini kandırmanın bir yolunu buldular. Patronu kandırmak intikamdı. Kötülüğün hazzının yanında intikamın hazzı birleşince ‘çok süper’ oluyordu.
Duvara baktı Gündoğan.  Gözleri kısık. Sonra hafifçe başını yukarı kaldırdı. İşte o an:
*Kimiler ise dua etmeye başladı işte o an! İsteklerini sıraladılar. Bazı şımarık kızlar babalarından, kocalarından ya da sevgililerinden; dudaklarını büze büze, bebek taklidi yaparak lüks tüketim şeyler istedi. Kimi ise utana sıkıla arkadaşlarından elektrik faturasını ödemek için para. Kimi kediler ev sahiplerinin bacaklarına kafalarını sürterek taleplerini iletti. İsteklerin bir kısmı gerçekleşti, bir kısmı gerçekleşmedi. Ama değişmeyen bir şey varsa o da ağlamayana meme olmadığıydı.
Hareketsiz duruyordu Gündoğan ve aynı anda:
*Bekliyordu bazılar. Tüm bekleyenlerin içinde bir his olurdu, oluşurdu. Olumlu ya da olumsuz. Kişiye göre değişirdi bu. Olumlu düşünenler olumlu düşünmenin bir faydası olacağına inanır; olumsuz düşünenler ise beklemelerinin sonunda durum kötü olursa, kendilerini hayal kırıklığına hazırladıklarını düşünerek ihtiyatlı olduklarını düşünürlerdi. Düşünmek pek işe yaramaz… Bunu pek az kişi bilirdi.
Kapı çaldı. Kapıyı kimin çaldığını biliyordu, daha “Kim o?” demeden Gündoğan; demedi de zaten. Öyle oturdu. Zil birkaç kez daha çaldı, sonra zilin sesini kapıya atılan yumrukların sesi aldı. Tam o anda:
*Titriyordu kimileri. Soğuktan değil, korkudan. Bazısı korkudan altına işiyordu. Korkudan bayılanlar belki de en şanslılarıydı. Korkudan zıplayanlar bile vardı. Korku ne acayip şeydi? Birçok şekilde tezahür etse de tüm korkanları göz bebekleri büyüyor, hepsinin kalp atışları hızlanıyordu. Sakin sakin korkmak çok zordu. Ama imkansız değildi. Kimi korkana kal gelirdi. Yerlerinden kalkamaz olurlardı. Bakan sakin sanırdı ama kimse kimsenin içini bilemezdi.
İkinci sigarasını ilk sigarası ile yaktı ve sönmeye yüz tutmuş, eski sigarasını lavaboya attı Gündoğan. Silik bir coss sesi duyuldu lavabodan. Ve işte o esnada:

*Kimileri son sigarasını yaktı. Bu son, iki sonun önünü açıyordu. Son sigarasını içenlerin bir kısmı bir daha sigarasından nefes almayacak, diğer kısmı ise bir daha hiç nefes almayacaktı.

Hiç yorum yok: