Kalaşnikof Kredisi
ı.
İç savaşın ikinci
yılıydı ve insanlar çok çabuk adapte olmuştu bu duruma. İki taraf da ülkeyi
terk etmiyor ve birbirlerini vatan hainliği ile suçluyordu. Silah sesleri
arasında uyumaya da alışılmıştı, en yakın arkadaşları kaybetmeye de. Bu ülkenin
toprağı kanı seviyordu, kadınlar hiç doğurmadıkları kadar doğuruyor; her çocuk
için büyük hayaller kuruluyordu. Sokaklar biraz kirliydi, trafik lambalarının çoğu
yanmıyordu, okulların büyük kısmı tatildi, insanların büyük kısmı katildi ama
kimse eskisinden daha mutsuz da değildi.
Bankalar ise Kalaşnikof
kredisi veriyordu. Hem de 48 ay vade ile taksit ertelemeli ve kefilsiz. Uğur,
Gülçin’i aradı. Gülçin ise yarın gel hallederiz, dedi. Uğur sabah erken kalktı,
çelik yeleğinin üstüne gömleğini giydi; anahtarını, cüzdanını, cep telefonunu
ve on dört fonksiyonlu İsviçre çakısını unutmamış olmak için elleri ile
ceplerini yokladı ve yola çıktı.
Birbirlerini görünce
sımsıkı sarıldılar. Gülçin’in sütyeni gömleğinin içinden hafif belli oluyordu.
Uğur, çelik yeleğini giymemişsin, dedi. Gülçin güldü ve başını hafifçe öne eğip
göğüslerine bakarak, bunlar beni korur, dedi. Bağıra çağıra gibi güldüler.
Abdullah öleli ilk kez gülüyorlardı. Çok gülmüş olmaktan utandılar, bankanın
içinde bu tür hareketler hoş olmuyordu. Derin sessizlik oldu, bakışlar
birbirinden kaçtı. Uğur’un yanında sadece döviz vardı. Dünya bize “Ne bok
yiyorsanız yiyin ama sakın bize bulaşmayın” dediği için para transferi gayet
sıkıntıydı. Gülçin üzülerek biraz vakit alacak, dedi; belki birkaç gün. Tamam,
dedi Uğur; ne yapalım ben de birkaç gün geç ölürüm. Bu sefer sadece Uğur güldü.
Gülçin gülemedi. Bankadan çıktılar ve yürüdüler biraz. Savaş ve savaşla alakalı
her şey birinci konuydu ve ikisi de savaştan konuşmak istemediklerinden susmaya
tutsaktılar. Yarın seni ararım, derken Gülçin; bir anda gök yarıldı!
ıı.
-Uzaylılar gerçekmiş ve
gerçekten de uçan daire ile seyahat ediyorlarmış. Tamamen düşük bütçeli Amerikan
filmlerindeki gibi.-
Uçan daireden yeşil
adamlar indi. Altlarında sadece siyah bir don vardı. Çok kalabalık değillerdi
ama deli gibi ateş etmeye başladılar. Önlerine geleni vurup öldürüyorlardı. Uğur
ve Gülçin kaçmaya başladı. Gülçin’in evine kadar koştular, savaş kondisyonu
diye bir realite var. Hatta eve girmeden girişteki pastaneden ayçöreği aldılar.
İki yıldır birbirini öldüren bir ülkede uzaylı istilası o kadar da korkunç bir
şey değildi. Televizyonu açtılar, zaten bir yılı aşkın zamandır internetsizdi
şehir. Dünya televizyonlarında uzaylılardan hiç bir haber yoktu. Radyoyu açtılar.
Uzaylılar barikat kurmuş sadece üzerlerine gelenleri öldürüyorlarmış... Uzaylı kurşunları
dokundu mu öldürüyormuş, yaralı kurtulmak diye bir şey yokmuş… İç savaşın
tarafları ise anlaşmayı reddediyorlarmış… Dünya bizi yine yok sayıyormuş…
Uzaylılara bizim kurşunlarımız işliyormuş… Kanları da yeşilmiş… Ele geçirileceğini
anlayan uzaylı kendini öldürüyormuş… Ele geçirilen bir uzaylı otopsisinden ses
telleri ve cinsel organları olmadığı anlaşılmışmışmış..
Gülçin çift kapılı buzdolabının
buzluğundan enginar çıkarttı, mikro dalga fırında buzunu çözdürttükten sonra ve
zeytinyağlı enginar yaptı. Uğur belki de yiyeceği son akşam yemeğinin bu iğrenç
şey olma ihtimaline üzüldü ama belli etmedi. Evine gitme, dedi Gülçin; yarın kredini
onaylar silahını veririm.
Sabah oldu ama
hayrolmadı; çatışmalar gece hiç durmadı. Üç taraftan da en çok kayıp yaşanan
geceydi. Kırmızı kan ile yeşil kan karışınca bok gibi bir kahverengi oluyordu.
Uzaylı ve insan cesetleri her yerdeydi. Gece iki uçan daire daha inmişti.
Uğur sabah simit aldı.
Gülçin çayı koydu. Bu sefer Gülçin çelik yeleğini giymişti. Bankaya gittiler ve
Gülçin kalaşnikofunu Uğur’a verdi. Uzaylıların silahlarından çok tiz bir ses
çıkıyordu. Uğur artan parası ile de biraz kurşun aldı. Nasılsa ölürüm, diğer
taksitleri alamazlar, ilk kez bir bankayı dolandıracağım; dedi Gülçin’e. Ölse
bile bankanın asla zarar etmeyeceğini Uğur’a söylemedi Gülçin. İnsanların
gerçeklere artık pek ihtiyacı olmadığı bir dönemdeydik. Vedalaşırken Uğurla
Gülçin, bir dahaki sefere Uğur’da akşam yemeği için sözleştiler. Gelecek ay, ikinci
taksiti ödeyeceği akşam için.
ııı.
Taksitin ikinci günü bankaya
gitti Uğur. İnsanların da, uzaylılarında büyük kısmı ölmüştü ama Uğur’da Gülçin
de ölmemişti. Bankaya girdiğinde Gülçin’i gülümsüyordu. Yine çelik yeleğini
giymememişsin, dedi Uğur. Silah için teşekkür etti, ödemeyi yine dövizle yaptı
ve yürümeye başladılar. Sözünü unutma dedi, Uğur. Sana gözleme yapacağım. Tamam,
dedi Gülçin. Bankaya döndü, çantasını aldı ve sırtında bir kalaşikofla çıktı.
Uğur, Gülçin’in silahlanacağını hiç düşünmemişti. Ne yapayım, dedi Gülçin;
indirimdeydi, dayanamadım aldım.
Akşam yemeği boyunca,
artık konuşacak çok bir şey kalmadığından hazır yufka ile yapılan gözlemeden
konuştular, enginardan ve Kalaşnikofun kutsallığından. Sonra da uykuları geldi.
Bu saatte gitme, dedi Uğur; uzaylılar geceleri görebiliyormuş diyorlar. Tamam
dedi, Gülçin. O da tam tersini duymuştu ama inat etmedi.
Sabah oldu. Uğur Gülçin’i
bankaya kadar bırakmaya her ne kadar Gülçin istemese de ikna etti. Yolda
simitçi bir çocuktan simit aldılar. Çocuk Uğur’u tanıdı; simiti sattı, parasını
aldı ve küfretmeye başladı. Uğur çakısına davrandıysa da Kalaşnikoflardan
korkan çocuk kaçtı. Hava sisliydi.
Gök yarıldı ve elli
metre kadar önlerine bir uçan daire ışıklarını saça saça bir şatafatla inmeye
başladı. Gülçin ve Uğur sadece bir an birbirlerine baktılar. Sonra da uçan daireye
Kalaşnikoflarını doğrultup ateş etmeye başladılar.
Tatatatatatatatatatatatatatatatatatatatata…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder