Bir uçan daire şehrin ortasına inmiş, uzaylılar
ellerinde silahları önlerine geleni vuruyorlardı. Hava çok sıcaktı ve nemliydi;
sivrisinekler birkaç gecedir kimseleri uyutmuyordu… Aynı insanlar gibiydiler,
sadece yeşildiler ve kanları da yeşildi. Üzerlerinde sadece siyah paçalı donları
vardı ve kurşun geçiriyorlardı. Silahları da bizimkinden farklı değildi. Arada tutukluk
falan yapıyor, kurşun gibi bir şey atıyorlardı. Tek farklı uzaylı kurşunları
yaralamıyordu, sıyırsa bile küt ölüyorduk. O uçan daireden kaç uzaylı çıktığını
bilmemizi şartı savaşı kazanmaktı. İlk ölen Abdullah Barış oldu. İlk kurşunu o
sıktı. Savaşı dünyalılar kazanırsa bir ilk kurşun anıtı dikilirdi, ama
uzaylılar kazanırsa kimse onu hatırlamazdı. Sayıca az da olsalar savaşı Uzaylılar
kazanacak gibiydi.
Tüm dünya terk etti şehrimizi. Yok saydılar bizi, hiçbir
işbirliği ve barış anlaşmasının maddeleri uzaylı istilasını içermiyordu. Başka uçan
daireler başka şehirlere indiler ama onlara ateş etmediler. Radyo binasına
gidip darbe bildirisi de okumadılar. Yönetmek ya da ganimet gibi dertleri yoktu
orada. Sadece takıldılar, fotoğraf çektirttiler, lokantalarda yemekler yediler,
kimisi kütüphanelere, kimisi gece kulüplerine gitti, luna parklarda makinalara bindiler; paraları
yoktu, zaten kimse de onlardan para istemiyordu. Ama bizim şehrimizle bir alıp
vermedikleri olduğu belliydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder