Lepistes
Ferzhan Amca ben
kendimi bildiğim bileli emekliydi mesela. Ne biliyim belki de hiç çalışmamıştı.
Hakkında kimse, hemen hemen hiçbir şey bilmiyordu. Anne Simpson’a benzeyen
saçları olan bir oğlu vardı örneğin. Bir garip giyinirdi, Laf Lafı Açıyor’u
sunan Cem Özer gibi, onun da demode şakaları vardı. Televizyonda çalışıyor diye
bilirdik ama hangi televizyon olduğunu bilmezdik, hiçbirimiz de onu
televizyonda görmemiştik ama arada sırada sokakta, apartmanda görür
selamlaşırdık. Babasıyla mı kalıyor onu dahi bilmezdik. Sonra eşi aşırı
güler yüzlüydü ama adını bilmezdik. Alt sokaktaki kuran kursunda gönüllü hocaydı,
hatta bazen evinde de ders verir diye duyardık. Çünkü evine hiç tanımadığımız
koyu renk pardösüleri ile topuklu ayakkabıları çat çat ses çıkarta çıkarta yürüyen
kapalı kadınlar girer ve çıkardı. Büyücü, falcı diye adı çıktı ama sonra kahve
falı baktırtmak isteyen bir komşuyu rencide ede ede ağlama krizi sokunca
unutuldu. Bir de unutmadan evlerine kadınlar geldiğinde Ferzhan Amca beyaz
kaniş köpeğini alır çıkardı. Bunlar cidden bir garipti, köpekleri bile hiç
havlamazdı. Köpeğinin adını da kimse bilmezdi, çocuklar köpeği sevmek için geldiklerinde "Issırırsa karışmam" derdi. Bunları neden mi anlatıyorum.
Uzun süredir bunları gören yok, arabaları kapının önünde ve iki aydır aidatı
ödemiyorlar. Ferzhan Amca öyle ödememezlik yapmaz hiç. Çok zengin olmasa da üst
orta gelir seviyesindedir. Her gün kapılarını kokluyorum ceset kokusu gelecek mi
diye, gelmiyor. Balkona da hiç çıkmıyorlar. Bilerek izmaritleri onların balkona
atıyorum ki; biri temizleyecek ya da olay çıkacak diye ama o da olmuyor.
Balkonları devasa bir kül tablasına döndü.
Akşam iş çıkışı kapının
önünde dikilir oldum sırf diğer komşulara Ferzhan Amca’yı sormak için. Hiçbiri
görmemişti ve benden başka hiçbirinin umurunda da değildi. Memlekete gitmiştir
en popüler cevaptı, ikinci popüler cevap ise hasta evde yatıyordurdu. Arabasının
kapının önünde olmasını ise kimse yadırgamıyordu, yaşlı adam araba ile mi
gidecek diyorlardı ve kimse Ferzhan Amca’nın memleketini bilmiyordu. Merak ise
içimi ise dev bir bağırsak kurdu gibi kemiriyordu.
Eşim her konuda olduğu
gibi bu konuda da bana köstek oldu. Polisi arama fikrimi delice buldu ve
yetersizliklerim hakkında uzun bir konuşma yaptı. Ona ne zaman bu konuyu açsam;
açtığıma, açacağıma pişman oluyordum. Bu işe polisi elbette karıştırmayacaktım ama
içeri de girecektim. Gittim ve çilingirin insan azmanı çırağına durumu
anlattım. Çocuk köpekleri çok seviyordu. “Olum bunlar gitti köpek kaldı, ölecek
lan” dememle “Tamam abi” demesi bir oldu. “Ustana haber verme, tüm parayı sen
al” dememle de “Tamam abi” demesi yine bir oldu. Mesaisinden sonra geldi. Konu
komşu çekilince de işe başladı. Abartısız iki saat uğraştı çocuk. Kapıyı kırsa daha az zahmetli ve daha az gürültülü olurdu. Tişörtü
sırılsıklam oldu ama sonunda kapıyı açtı kraannk diye bir ses çıktı ve kapının
dili düştü. İçeri girmekte tedirgin oldu çocuk, kapıyı açtım ve içeri girmek
için ilk adımımı kaldırdım.
Dıkşın! Dıkşın!
Yerdeydim ve bacaklarım
kanıyordu. Çilingirin çırağı da benim gibi ayaklarından vurulmuştu ve bana
sarılmış ağlıyordu. Can havliyle öyle sıkıyordu ki beni, saçmaların acısını o
kadar çok hissetmiyordum. Bacaklarımdan on tane saçma çıktı.
Hastane, karakol, adliye, avukatın ofisi derken tam
iki sene geçti. Biraz para cezası ile yırttım. Yaz kızım, tüm duruşmalarda bana
acır gözlerle baktı; ondan başka kimsenin de bakışlarından rahatsız olmadım.
Olaydan sonra taşınmayı düşündüm; insanların bana yargılar gözlerle
bakacaklarını, ben bir ortama girince
susacaklarını, kimsenin bana selam vermeyeceğini... Hiç öyle olmadı. Ferzhan
Amca’yı da bir kez gördüm; o apartmana girene kadar arabadan inmedim, o kadar. Zaten
mahkemelere de katılmadı. Aklımda ise yerde yattığım da Ferzhan Amca elinde
tüfek kapıyı kapatmadan önceki o an var. Zigon bir sehpanın üstüde orta boy bir
akvaryum ve içinde belki
binlerce lepistes.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder