4 Ağustos 2014 Pazartesi

Lepistes

Lepistes

Ferzhan Amca ben kendimi bildiğim bileli emekliydi mesela. Ne biliyim belki de hiç çalışmamıştı. Hakkında kimse, hemen hemen hiçbir şey bilmiyordu. Anne Simpson’a benzeyen saçları olan bir oğlu vardı örneğin. Bir garip giyinirdi, Laf Lafı Açıyor’u sunan Cem Özer gibi, onun da demode şakaları vardı. Televizyonda çalışıyor diye bilirdik ama hangi televizyon olduğunu bilmezdik, hiçbirimiz de onu televizyonda görmemiştik ama arada sırada sokakta, apartmanda görür selamlaşırdık. Babasıyla mı kalıyor onu dahi bilmezdik. Sonra eşi aşırı güler yüzlüydü ama adını bilmezdik. Alt sokaktaki kuran kursunda gönüllü hocaydı, hatta bazen evinde de ders verir diye duyardık. Çünkü evine hiç tanımadığımız koyu renk pardösüleri ile topuklu ayakkabıları çat çat ses çıkarta çıkarta yürüyen kapalı kadınlar girer ve çıkardı. Büyücü, falcı diye adı çıktı ama sonra kahve falı baktırtmak isteyen bir komşuyu rencide ede ede ağlama krizi sokunca unutuldu. Bir de unutmadan evlerine kadınlar geldiğinde Ferzhan Amca beyaz kaniş köpeğini alır çıkardı. Bunlar cidden bir garipti, köpekleri bile hiç havlamazdı. Köpeğinin adını da kimse bilmezdi, çocuklar köpeği sevmek için geldiklerinde "Issırırsa karışmam" derdi. Bunları neden mi anlatıyorum. Uzun süredir bunları gören yok, arabaları kapının önünde ve iki aydır aidatı ödemiyorlar. Ferzhan Amca öyle ödememezlik yapmaz hiç. Çok zengin olmasa da üst orta gelir seviyesindedir. Her gün kapılarını kokluyorum ceset kokusu gelecek mi diye, gelmiyor. Balkona da hiç çıkmıyorlar. Bilerek izmaritleri onların balkona atıyorum ki; biri temizleyecek ya da olay çıkacak diye ama o da olmuyor. Balkonları devasa bir kül tablasına döndü.

Akşam iş çıkışı kapının önünde dikilir oldum sırf diğer komşulara Ferzhan Amca’yı sormak için. Hiçbiri görmemişti ve benden başka hiçbirinin umurunda da değildi. Memlekete gitmiştir en popüler cevaptı, ikinci popüler cevap ise hasta evde yatıyordurdu. Arabasının kapının önünde olmasını ise kimse yadırgamıyordu, yaşlı adam araba ile mi gidecek diyorlardı ve kimse Ferzhan Amca’nın memleketini bilmiyordu. Merak ise içimi ise dev bir bağırsak kurdu gibi kemiriyordu.

Eşim her konuda olduğu gibi bu konuda da bana köstek oldu. Polisi arama fikrimi delice buldu ve yetersizliklerim hakkında uzun bir konuşma yaptı. Ona ne zaman bu konuyu açsam; açtığıma, açacağıma pişman oluyordum. Bu işe polisi elbette karıştırmayacaktım ama içeri de girecektim. Gittim ve çilingirin insan azmanı çırağına durumu anlattım. Çocuk köpekleri çok seviyordu. “Olum bunlar gitti köpek kaldı, ölecek lan” dememle “Tamam abi” demesi bir oldu. “Ustana haber verme, tüm parayı sen al” dememle de “Tamam abi” demesi yine bir oldu. Mesaisinden sonra geldi. Konu komşu çekilince de işe başladı. Abartısız iki saat uğraştı çocuk. Kapıyı kırsa daha az zahmetli ve daha az gürültülü olurdu. Tişörtü sırılsıklam oldu ama sonunda kapıyı açtı kraannk diye bir ses çıktı ve kapının dili düştü. İçeri girmekte tedirgin oldu çocuk, kapıyı açtım ve içeri girmek için ilk adımımı kaldırdım.

Dıkşın! Dıkşın!

Yerdeydim ve bacaklarım kanıyordu. Çilingirin çırağı da benim gibi ayaklarından vurulmuştu ve bana sarılmış ağlıyordu. Can havliyle öyle sıkıyordu ki beni, saçmaların acısını o kadar çok hissetmiyordum. Bacaklarımdan on tane saçma çıktı.


Hastane, karakol, adliye, avukatın ofisi derken tam iki sene geçti. Biraz para cezası ile yırttım. Yaz kızım, tüm duruşmalarda bana acır gözlerle baktı; ondan başka kimsenin de bakışlarından rahatsız olmadım. Olaydan sonra taşınmayı düşündüm; insanların bana yargılar gözlerle bakacaklarını,  ben bir ortama girince susacaklarını, kimsenin bana selam vermeyeceğini... Hiç öyle olmadı. Ferzhan Amca’yı da bir kez gördüm; o apartmana girene kadar arabadan inmedim, o kadar. Zaten mahkemelere de katılmadı. Aklımda ise yerde yattığım da Ferzhan Amca elinde tüfek kapıyı kapatmadan önceki o an var. Zigon bir sehpanın üstüde orta boy bir akvaryum ve içinde belki binlerce lepistes.

Hiç yorum yok: