8 Ağustos 2014 Cuma

Ağaçlar Yeşil Gözüksün Diye Alttan Yeşil Işık Verilen Devasa Kurak Şehir

Ağaçlar Yeşil Gözüksün Diye Alttan Yeşil Işık Verilen Devasa Kurak Şehir
-küf ve avareler’e-

Çılgın Kral bir gece rüyasında artık ne gördüyse, sabahında tüm şehri saatlerde donatmaya karar vermişti. Akıllı telefonundan Twitter’ı kapattı ve saatlerce hatta günlerce internette sörf yaptı. Krallığının yirmi birinci yılında yirmi yıl uğraşmadığı kadar uğraştı şu saat meselesi ile; düşündü, düşündü hatta düşündü. Masası çizimlerle, maketlerle doluydu; bir aydır aksattığı lüksleri yüzünden kendini avam hissediyordu. Masasının altındaki gizli kırmızı tuşa dokunduğu gibi iki tane kocaman kedi içeri girdi ve beraber on dakika kadar misket oynayıp gerginliğini attı. Sonra kediler gitti, Çılgın Kral düşünmeye devam etti. Kral kendini şehrini güzelleştirmeye adadığı dakikalarda iki birbirinden farklı karakter de aynı şeyi farklı motivasyonlarla yapıyordu.

Ozon tombalağın tekiydi. Sadece zayıflamadan konuşur, gerçekten de zayıflar; sonra bir ayda verdiği kiloları nasıl oluyorsa birkaç saat içerisinde geri alırdı. Ama Ozon’un asıl özelliği çok iyi resim yapmasıydı. Doğuştan gelen şeydi bu; üzerinde çok düşünmez, çok önemsemezdi. Tüm resimleri sergiye giderdi, arkadaşlarına resimleri konusunda yardım ederdi ama hiç resim okumayı hatta ders dışında resim yapmayı düşünmezdi. Onun hayali estetik cerrah olmaktı ve bu onun içinde çok ulaşılmaz değildi. Çocuk zekiydi, ödevlerini yapardı, sorumluluklarının bilincindeydi veli toplantılarının gününü annesine söylemekten çekinmezdi.

Bir de Fulden vardı. Hayatta her konuda belirli bir düzeyin üstündeydi ama konu arkadaşlık oldu mu batırırdı. Okuldaki hemen herkesle arkadaş olmuştu ama sudan konular yüzünden herkesle de küsmüştü. Aynı şey mahalle arkadaşları için de geçerliydi, yazlık arkadaşları için de, spor okulundaki arkadaşları için de, üç kız kardeşi için de. Facebook’ta hiç arkadaşı yoktu. Şaka yapmıyorum Facebook’ta hiç arkadaşı yoktu ama Facebook’tan da çıkmıyor; şarkı, atarlı sözler paylaşıp duruyordu. İşin daha da anlaşılmaz kısmı güvenlik ayarlarından dolayı arkadaş olmayanlar Fulden’i Facebook’ta bulamıyorlardı bile.Hayat Fulden’i yalnızlığa itiyordu ve Fulden durumu bir ergenden beklenmeyecek hızla kabullenmiş, çözüm arıyordu.

Ozon’un zayıflamak için yürüdüğü bir akşamüstü, Fulden de yalnızlıktan yürürken aynı anda aynı şeyi düşündüler. Grafiti yapmak. Ozon olaya spor olarak baktı. Zaten çok yetenekliydi ve onun için basit bir uğraştı. Hatta hemen kafasında bir rota çizdi. Boya alırken, eve gidip evden gelirken harcayacağı kaloriyi hesapladı ve keyfi yerine geldi. Haftada bir grafiti çizsem ayda en az sekiz bin kalori yakarım, dedi. Fulden’in ise söyleyecekleri vardı; kalbinde aralık ayı başında, ay başı gelmiş bir kız yurdu dolusu kız kadar nefret vardı. Her gün okula giderken gördüğü duvardan başladı işe. Öğleden sonraydı, kimseden gizlenme gereği duymadı. Sadece kırmızı, siyah ve pembe boyaları vardı. Hiç evde çalışmadı, hiç eskiz çizmedi. Spreyleri karıştırmaya başladı ve çizmeye başladı. Onu izleyenlerin kalbini asaletine yakışır bir şekilde kırarak devam etti. Bir saat sonra kan ter içinde kalmıştı. Ortaya ise nefretin grafitisi çıkmıştı. Sağ alt köşesine de gayet köşeli harflerle Fulden yazıp sonuna da üç tane ünlem koyup evin yolunu tuttu.

Fulden’den saatler sonra ise, gece köründe Ozon işe koyuldu. Bulduğu duvarın özelliği evinden uzak olmasıydı, ne kadar uzak olursa o kadar çok yürürdü. Çantasından mavi, yeşil ve gri spreyleri çıkartıp çalkalamaya başladı. Spreylerden gelen o tıkır tıkır sesler onun ilhamı oldu ve çizmeye başladı. Fulden gibi o da spreyleri eline almadan önce hiçbir plan yapmamıştı. İşi bittiği zaman ise Ozon dünyanın en şaşkın insanıydı. Karşısında Keriman Halis kadar güzel bir güzel vardı. Kimse üç renk sprey boya ile daha zarifini yapamazdı. Üstüne baktı, terden tişörtü sırtına yapışmıştı; resmin altına olabildiğince küçük O3” yazdı. Eve kadar yürüdü ama sanki ayakları yere basmıyordu.

Çılgın Kral yarım yıl süren çalışmalarının sonucunda 52 tane saate karar verdi ve birbirinden çirkin 52 saati serpiştirdi şehre. Bir kısmı kuleye benziyordu, bir kısmı ise hiçbir şeye benzemiyordu. Çoğunda asıl saat çok küçüktü ve okunamıyordu. Saatlerin büyük bir kısmı zaten haftasında durdu. Ama şehir çirkinleşmedi, çirkinleşemedi. O çirkin kulelerden sadece biri güzel olmuştu; daha doğrusu güzel oturmuş, manidar olmuştu. Başka bir çirkinliği gören bir yerde, başka bir çirkini hatırlatıyordu şehre. Birbirine dolanmış altından dört kol saati gibi bir şey.

Ozon ve Fulden her hafta birbirlerinden habersiz, birer resim daha çiziyorlardı duvarlara. Hep aynı renkleri kullanıyor hep aynı şeyi nasıl oluyorsa her seferinde başka bir açıdan anlatıyorlardı. Ozon geceleri almıştı; koşuyordu, kaçıyordu bir şeylerden; gündüzleri ise Fulden’indi, meydan okuya okuya çiziyordu duvarlara, kavga çıksın diye gözlerine gözlerine bakıyordu insanların. Şehrin çehresi değişiyordu. Şehir yaşlılarını çoktan öldürmüş, kalbini söküp yerine pompa takmıştı ama gençlerin az bir kısmında hala umut vardı. Çılgın Kral’ın her saatine birer grafiti ile cevap verilmesi umutların sönmesini engelliyordu.


Ağaçlar yeşil gözüksün diye alttan yeşil ışık verilen devasa kurak şehirde; ne Fulden Ozon’u gördü, ne Ozon Fulden'i, ne de Çılgın Kral ikisini. Sonra üçünün de hevesi yavaş yavaş tükendi. Ozon doktor oldu ama kulak burun boğazcı; Fulden ise sosyal medya uzmanı oldu, hem de günlerce kimse ile konuşmadan. Çılgın Kral ise eli mahkum krallığa devam etti. İki oğlu da birbirinden yetersizdi ve şehirde hiç devrim havası yoktu. Başka bir şeyler vardı bu şehirde. Bir bokluk vardı işte.

Hiç yorum yok: