Ağaçlar
Yeşil Gözüksün Diye Alttan Yeşil Işık Verilen Devasa Kurak Şehir
-küf
ve avareler’e-
Çılgın Kral bir gece
rüyasında artık ne gördüyse, sabahında tüm şehri saatlerde donatmaya karar
vermişti. Akıllı telefonundan Twitter’ı kapattı ve saatlerce hatta günlerce
internette sörf yaptı. Krallığının yirmi birinci yılında yirmi yıl uğraşmadığı
kadar uğraştı şu saat meselesi ile; düşündü, düşündü hatta düşündü. Masası
çizimlerle, maketlerle doluydu; bir aydır aksattığı lüksleri yüzünden kendini
avam hissediyordu. Masasının altındaki gizli kırmızı tuşa dokunduğu gibi iki
tane kocaman kedi içeri girdi ve beraber on dakika kadar misket oynayıp
gerginliğini attı. Sonra kediler gitti, Çılgın Kral düşünmeye devam etti. Kral
kendini şehrini güzelleştirmeye adadığı dakikalarda iki birbirinden farklı
karakter de aynı şeyi farklı motivasyonlarla yapıyordu.
Ozon tombalağın
tekiydi. Sadece zayıflamadan konuşur, gerçekten de zayıflar; sonra bir ayda
verdiği kiloları nasıl oluyorsa birkaç saat içerisinde geri alırdı. Ama Ozon’un
asıl özelliği çok iyi resim yapmasıydı. Doğuştan gelen şeydi bu; üzerinde çok
düşünmez, çok önemsemezdi. Tüm resimleri sergiye giderdi, arkadaşlarına
resimleri konusunda yardım ederdi ama hiç resim okumayı hatta ders dışında
resim yapmayı düşünmezdi. Onun hayali estetik cerrah olmaktı ve bu onun içinde
çok ulaşılmaz değildi. Çocuk zekiydi, ödevlerini yapardı, sorumluluklarının
bilincindeydi veli toplantılarının gününü annesine söylemekten çekinmezdi.
Bir de Fulden vardı.
Hayatta her konuda belirli bir düzeyin üstündeydi ama konu arkadaşlık oldu mu
batırırdı. Okuldaki hemen herkesle arkadaş olmuştu ama sudan konular yüzünden
herkesle de küsmüştü. Aynı şey mahalle arkadaşları için de geçerliydi, yazlık
arkadaşları için de, spor okulundaki arkadaşları için de, üç kız kardeşi için
de. Facebook’ta hiç arkadaşı yoktu. Şaka yapmıyorum Facebook’ta hiç arkadaşı
yoktu ama Facebook’tan da çıkmıyor; şarkı, atarlı sözler paylaşıp duruyordu.
İşin daha da anlaşılmaz kısmı güvenlik ayarlarından dolayı arkadaş olmayanlar
Fulden’i Facebook’ta bulamıyorlardı bile.Hayat Fulden’i yalnızlığa itiyordu ve
Fulden durumu bir ergenden beklenmeyecek hızla kabullenmiş, çözüm arıyordu.
Ozon’un zayıflamak için
yürüdüğü bir akşamüstü, Fulden de yalnızlıktan yürürken aynı anda aynı şeyi
düşündüler. Grafiti yapmak. Ozon olaya spor olarak baktı. Zaten çok
yetenekliydi ve onun için basit bir uğraştı. Hatta hemen kafasında bir rota çizdi. Boya alırken, eve gidip evden gelirken harcayacağı
kaloriyi hesapladı ve keyfi yerine geldi. Haftada bir grafiti çizsem ayda en az sekiz bin kalori yakarım, dedi. Fulden’in ise söyleyecekleri vardı; kalbinde aralık ayı
başında, ay başı gelmiş bir kız yurdu dolusu kız kadar nefret vardı. Her gün
okula giderken gördüğü duvardan başladı işe. Öğleden sonraydı, kimseden
gizlenme gereği duymadı. Sadece kırmızı, siyah ve pembe boyaları vardı. Hiç
evde çalışmadı, hiç eskiz çizmedi. Spreyleri karıştırmaya başladı ve çizmeye başladı.
Onu izleyenlerin kalbini asaletine yakışır bir şekilde kırarak devam etti. Bir
saat sonra kan ter içinde kalmıştı. Ortaya ise nefretin grafitisi çıkmıştı. Sağ
alt köşesine de gayet köşeli harflerle Fulden yazıp sonuna da üç tane ünlem
koyup evin yolunu tuttu.
Fulden’den saatler
sonra ise, gece köründe Ozon işe koyuldu. Bulduğu duvarın özelliği evinden uzak
olmasıydı, ne kadar uzak olursa o kadar çok yürürdü. Çantasından mavi, yeşil ve
gri spreyleri çıkartıp çalkalamaya başladı. Spreylerden gelen o tıkır tıkır
sesler onun ilhamı oldu ve çizmeye başladı. Fulden gibi o da spreyleri eline
almadan önce hiçbir plan yapmamıştı. İşi bittiği zaman ise Ozon dünyanın en
şaşkın insanıydı. Karşısında Keriman Halis kadar güzel bir güzel vardı. Kimse
üç renk sprey boya ile daha zarifini yapamazdı. Üstüne baktı, terden tişörtü
sırtına yapışmıştı; resmin altına olabildiğince küçük “O3” yazdı. Eve kadar yürüdü ama sanki ayakları yere
basmıyordu.
Çılgın Kral yarım yıl
süren çalışmalarının sonucunda 52 tane saate karar verdi ve birbirinden çirkin
52 saati serpiştirdi şehre. Bir kısmı kuleye benziyordu, bir kısmı ise
hiçbir şeye benzemiyordu. Çoğunda asıl saat çok küçüktü ve okunamıyordu.
Saatlerin büyük bir kısmı zaten haftasında durdu. Ama şehir çirkinleşmedi,
çirkinleşemedi. O çirkin kulelerden sadece biri güzel olmuştu; daha doğrusu
güzel oturmuş, manidar olmuştu. Başka bir çirkinliği gören bir yerde, başka bir
çirkini hatırlatıyordu şehre. Birbirine dolanmış altından dört kol saati gibi
bir şey.
Ozon ve Fulden her
hafta birbirlerinden habersiz, birer resim daha çiziyorlardı duvarlara. Hep
aynı renkleri kullanıyor hep aynı şeyi nasıl oluyorsa her seferinde başka bir
açıdan anlatıyorlardı. Ozon geceleri almıştı; koşuyordu, kaçıyordu bir
şeylerden; gündüzleri ise Fulden’indi, meydan okuya okuya çiziyordu duvarlara,
kavga çıksın diye gözlerine gözlerine bakıyordu insanların. Şehrin çehresi
değişiyordu. Şehir yaşlılarını çoktan öldürmüş, kalbini söküp yerine pompa
takmıştı ama gençlerin az bir kısmında hala umut vardı. Çılgın Kral’ın her
saatine birer grafiti ile cevap verilmesi umutların sönmesini engelliyordu.
Ağaçlar yeşil gözüksün
diye alttan yeşil ışık verilen devasa kurak şehirde; ne Fulden Ozon’u gördü, ne Ozon Fulden'i, ne de Çılgın Kral ikisini. Sonra üçünün de hevesi yavaş yavaş tükendi. Ozon
doktor oldu ama kulak burun boğazcı; Fulden ise sosyal medya uzmanı oldu, hem
de günlerce kimse ile konuşmadan. Çılgın Kral ise eli mahkum krallığa devam
etti. İki oğlu da birbirinden yetersizdi ve şehirde hiç devrim havası yoktu. Başka
bir şeyler vardı bu şehirde. Bir bokluk vardı işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder