Belime ve böğrüme – böğür mü?- birer bıçak saplanalı bir saati geçiyor.
Belimdeki yara derin olmalı, bacaklarımı hissedemiyorum. Böğrümün varlığını ise
bıçağı yediğim an hissettim. Daha önce kedini hissettirecek hiçbir şey
yapmamış; ne ağrımış ne de sızlamıştı.
Alt tarafımda
elektrikler kesik olduğu için hareket de edemiyorum. Kollarımla kendimi
sürümeyi denediysem de olmuyor. Hayatım boyunca bir kez bile barfiks çekmemiş,
spor yapmamış biri olarak tabi ki beceremiyorum. Kan kaybıyla zaten insanda hiç
güç kalmıyor. Bilincimi hiç yitirmedim ama. Bağırıp çağırdıysam da sesimi duyan
yok. Ses sistemine o kadar para bayılınca ister istemez ses yalıtımı da
yaptırtmıştım. Cep telefonumu da giderken götürdü kadın, ev telefonu
bağlatmamıştım zaten. Temel ilk yardım bildiğimi sanıyordum ama turnike
yapılacak bir durumda da değilim. Sadece elimle yaralarıma baskı yapıyorum ama
artık çok işe de yaramıyor. Kan ilk saniyelerdeki gibi tazyikle akmasa da,
durmuş da değil. Rus çarlık ailesinde genetik olarak hemofili vardı. Şu an net
bir şekilde ölüyorum ve bunları düşünüyorum.
Yarım saat kadar önce,
ben ölünce üzülecek olanları düşündüm. Annem kadar üzülecek kimse yok. Öküz kardeşim
kolay atlatır, ablam ise antidepresanlarını arttırır. Arkadaşlarım da üzülür
ama bir nebze. Patronum sevinir ama belli etmez. Ulaş’ın bana Bayburt’taki ev
için borcu vardı, o da çok üzülmez. Kör ölür badem gözlü olurmuş. Arkamdan ne
güzel şeyler söyleyecekler ama hiçbiri umurumda değil.
İnsanın kendini öldüren
hakkında fazla bir şey bilmemesi de son saniyeleri için büyük şans. Beni iyi
tanıdığım biri bıçaklamış olsa, son nefesime kadar “Neden?” diye kendime sorup
duracaktım. Ama şimdi ne güzel, serbest çağrışımdayım. Sanki çorba karıştıran
bir kadın ya da şehirler arası tenha bir yolda araba süren adam
dinginliğindeyim. Huzurlu bile sayılabilirim hatta bildiğin huzurluyum.
Klişe gibi olacak ama
katilimin adını kanımla yazdım zaten. Hem de bıçaklanmamdan sadece üç dakika
sonra. Çok havalı olay yeri inceleme fotoğraflarım olacak.
Tamam biraz önce
huzurluyum derken biraz abarttım. Aklım hala annemde. Yalnız yaşamaya başladı
başlayalı tek eğlencesi Facebook. Resim beğenip, oyun oynayıp duruyor. Annemle
orada arkadaşız da – real hayatta asla arkadaş olamazsak da – Şimdi ben ölünce
benim Facebook hesabım ölmeyecek. Ne zaman Facebook’u açsa beni görüp üzülecek,
ölmüş oğlunu Facebook’ta arkadaşlıkta da çıkartmazsın. Zavallının hayatta başka
eğlencesi de yok. Puff! Borcum harcım da yok, ölürken bırakacağım en kötü şey bu
olacak. Tüm huzurum kaçtı.
Ama dur. Kağıt kalemim
olmasa da kanım var. Katilimin adının altına yazayım. Şimdi düşünüyorum da mail
adresim ve şifrem sadece iki kez buluştuğum bir kadın tarafından evimde
öldürülmemi açıklıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder