ı.
Güneşten yeni kopmuş dünya misali; kendi
etrafında dönen, bir toz ve gaz bulutu gibiydim. Milyonlarca yıla ihtiyacım
vardı. Belki biraz daha fazla.
O güne kadar gördüğüm en iri kadın karşımdan
bana doğru geliyordu. Başı yeşil bir eşarpla kapalıydı, Siyah modern bir pardösüsü topuklu ayakkabıları vardı. Genelde genç bir kadın görünce farklı duygulara kapılırım
ama bu sefer hissettiklerim apayrıydı. Olası bir kavgada kim döver? Geniş
omuzları, sağlam adımları ve muhtemelen fit vücuduyla gördüğüm hiçbir kadına
benzemiyordu.
Tam yanımdan geçerken de bir omuz attı. En son
ilkokulda yan sınıftaki İri Murtaza beni dövmeden omuz atmıştı ama onda bile bu
kadar canım yanmamıştı. İki adım geri savruldum ve ona baktım. O da bana
bakıyordu. Hem de öfkeyle. İri Murtaza da bana öyle bakmıştı. Kız kardeşinin
saçını çektiğim için öfkesini biraz anlayabiliyordum. Ama şimdi...
Üzerime doğru yürümeye başladı ve sağ avucunun
içiyle alnıma vurdu. Sonra iki eliyle yakama yapıştı ve susmaya başladı. Hiç
konuşmuyordu. Aslında bir insanın yakasına yapıştığın zaman onu neden
döveceğini açıkladığın zamandır. Baktım konuşmuyor, yakamı kurtarmaya çalıştım
ama olmuyordu. Çok güçlüydü, çaresizce etrafıma baktım. Üç dört kişi vardı ama
onlarda buraya bakmıyordu. İlk sekiz on saniye yüzümü saran aptal gülümsemenin
yerini donukluk almıştı. İkimiz de donuk donuk birbirimize bakıyorduk ki; ayak
bileğime izini ölen kadar saklayacağım o tekme geldi. Keşke düşseydim ama
düşemedim. Mideme dizi yeyince ise yerdeydim. Cenin pozisyonunda yatıyordum ve zaman
geçirmek için yere yatan futbolcu gibi etrafı kesiyordum. O da belime ve
sırtıma tekmeler atıyordu. Tam o an yaşadığım en büyük acıyı hissettim. Avucuma
topuğu ile bastı.
ıı.
Binlerce yıllık kayalar gibiydim. Zerre
esnekliğim yoktu. Demircilerin üzerinde demir dövdükleri demir gibiydim. Üzerime
meteor düşse bana bir şey olmaz, o parçalanırdı. Bana çarpacak olan tren
akordiyona dönerdi.
İnsanların bana bakmasına dayanamıyordum.
Boyumun bu kadar uzun olmasının hiçbir mantıklı açıklaması yok. Ne basketbol
oynadım ne de geç adet gördüm. Bırak ailemi, sülalemin en uzunu benim. Spor
yaptım elbette ama hep odamda tek başıma. Yüzlerce şınav ve mekik çekebiliyorum
ama hiç barfiks çekmedim. Çünkü odamda vücudumu çekebileceğim bir aparatım hiç
olmadı. Zaten parmak uçlarıma kalkınca tavana dokunmam için çok az mesafe
kalıyordu. Kendimi güçlü hissediyordum ama kendimi hiç sınamamıştım.
Her zaman basitle başlamak en mantıklısıydı. Ve
onu karşımda gördüm. Yeni çıkmaya başlayan sakallarını uzatmaya çalışıyordu.
Uzun ama sıskaydı. Kot pantolonundan bacaklarının ince olduğu, tişörtünden de
kollarının kassız olduğu belli oluyordu. Bakışları hatta beni süzmesi midemi
bulandırmıştı. Dayanamadım ve omuz attım.
O kadar güçsüzdü ki; araba çarpmış gibi
sarsıldı. Dayak gerçekten de bir yansıtma durumu.İlkokulda Gözde’nin bana durup
dururken yaptığı alnımı avuçlamasını ben de ona yaptım. Sonra da hesap sorar gibi
yakasına yapıştım. Onunla bir hesabım yoktu ki. Güçsüz kollarıyla çırpındı
durdu. Çaresizliği hoşuma gidiyordu. Önünü kapattıkça yön değiştiren bir karafatma
gibiydi.
Vurdum, vurdum, vurdum ve vurdum. Bir daha
vurdum. Avucunu topuğumla ezince kendime gelmişim. Çocuğu hali perişandı. Ayağa kalmasını
bekledim. Baktı vurmuyorum, kalktı. Bana vurmayı düşündü, cesaret edemedi; kaçmayı
düşündü, onu da yapamadı; konuşmak istedi, laflar ağzından çıkamadı; ağlayası
da vardı ama ağlayamıyordu.
Birkaç adam arkasından merakla bize doğru
yürümeye başladığını görünce çığlığı bastım ve ağlamaya başladım. Onun gibi benim
de ağlamaya ihtiyacım vardı; baktı ben ağlıyorum, o da ağlamaya başladı.
Polis geldi, karakola gittik, aileler geldi,
avukatlar geldi, adli tıbba gittik. Raporlar ve görgü tanıkları çocuğun benden
dayak yediğini göstermesine rağmen herkes bana inandı. Avucundaki topuk izinin
nasıl olduğunu bilmediğimi söyledim ve çocuktan şikayetçi olmadım. Nedeni
hakkında birkaç fikrim var ama nedense o da benden şikayetçi olmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder