27 Kasım 2013 Çarşamba

avuca topukla basmak

ı.
Güneşten yeni kopmuş dünya misali; kendi etrafında dönen, bir toz ve gaz bulutu gibiydim. Milyonlarca yıla ihtiyacım vardı. Belki biraz daha fazla.

O güne kadar gördüğüm en iri kadın karşımdan bana doğru geliyordu. Başı yeşil bir eşarpla kapalıydı, Siyah modern bir pardösüsü topuklu ayakkabıları vardı. Genelde genç bir kadın görünce farklı duygulara kapılırım ama bu sefer hissettiklerim apayrıydı. Olası bir kavgada kim döver? Geniş omuzları, sağlam adımları ve muhtemelen fit vücuduyla gördüğüm hiçbir kadına benzemiyordu.

Tam yanımdan geçerken de bir omuz attı. En son ilkokulda yan sınıftaki İri Murtaza beni dövmeden omuz atmıştı ama onda bile bu kadar canım yanmamıştı. İki adım geri savruldum ve ona baktım. O da bana bakıyordu. Hem de öfkeyle. İri Murtaza da bana öyle bakmıştı. Kız kardeşinin saçını çektiğim için öfkesini biraz anlayabiliyordum. Ama şimdi...

Üzerime doğru yürümeye başladı ve sağ avucunun içiyle alnıma vurdu. Sonra iki eliyle yakama yapıştı ve susmaya başladı. Hiç konuşmuyordu. Aslında bir insanın yakasına yapıştığın zaman onu neden döveceğini açıkladığın zamandır. Baktım konuşmuyor, yakamı kurtarmaya çalıştım ama olmuyordu. Çok güçlüydü, çaresizce etrafıma baktım. Üç dört kişi vardı ama onlarda buraya bakmıyordu. İlk sekiz on saniye yüzümü saran aptal gülümsemenin yerini donukluk almıştı. İkimiz de donuk donuk birbirimize bakıyorduk ki; ayak bileğime izini ölen kadar saklayacağım o tekme geldi. Keşke düşseydim ama düşemedim. Mideme dizi yeyince ise yerdeydim. Cenin pozisyonunda yatıyordum ve zaman geçirmek için yere yatan futbolcu gibi etrafı kesiyordum. O da belime ve sırtıma tekmeler atıyordu. Tam o an yaşadığım en büyük acıyı hissettim. Avucuma topuğu ile bastı.

ıı.
Binlerce yıllık kayalar gibiydim. Zerre esnekliğim yoktu. Demircilerin üzerinde demir dövdükleri demir gibiydim. Üzerime meteor düşse bana bir şey olmaz, o parçalanırdı. Bana çarpacak olan tren akordiyona dönerdi.

İnsanların bana bakmasına dayanamıyordum. Boyumun bu kadar uzun olmasının hiçbir mantıklı açıklaması yok. Ne basketbol oynadım ne de geç adet gördüm. Bırak ailemi, sülalemin en uzunu benim. Spor yaptım elbette ama hep odamda tek başıma. Yüzlerce şınav ve mekik çekebiliyorum ama hiç barfiks çekmedim. Çünkü odamda vücudumu çekebileceğim bir aparatım hiç olmadı. Zaten parmak uçlarıma kalkınca tavana dokunmam için çok az mesafe kalıyordu. Kendimi güçlü hissediyordum ama kendimi hiç sınamamıştım.
Her zaman basitle başlamak en mantıklısıydı. Ve onu karşımda gördüm. Yeni çıkmaya başlayan sakallarını uzatmaya çalışıyordu. Uzun ama sıskaydı. Kot pantolonundan bacaklarının ince olduğu, tişörtünden de kollarının kassız olduğu belli oluyordu. Bakışları hatta beni süzmesi midemi bulandırmıştı. Dayanamadım ve omuz attım.

O kadar güçsüzdü ki; araba çarpmış gibi sarsıldı. Dayak gerçekten de bir yansıtma durumu.İlkokulda Gözde’nin bana durup dururken yaptığı alnımı avuçlamasını ben de ona yaptım. Sonra da hesap sorar gibi yakasına yapıştım. Onunla bir hesabım yoktu ki. Güçsüz kollarıyla çırpındı durdu. Çaresizliği hoşuma gidiyordu. Önünü kapattıkça yön değiştiren bir karafatma gibiydi.

Vurdum, vurdum, vurdum ve vurdum. Bir daha vurdum. Avucunu topuğumla ezince kendime gelmişim. Çocuğu hali perişandı. Ayağa kalmasını bekledim. Baktı vurmuyorum, kalktı. Bana vurmayı düşündü, cesaret edemedi; kaçmayı düşündü, onu da yapamadı; konuşmak istedi, laflar ağzından çıkamadı; ağlayası da vardı ama ağlayamıyordu.

Birkaç adam arkasından merakla bize doğru yürümeye başladığını görünce çığlığı bastım ve ağlamaya başladım. Onun gibi benim de ağlamaya ihtiyacım vardı; baktı ben ağlıyorum, o da ağlamaya başladı.


Polis geldi, karakola gittik, aileler geldi, avukatlar geldi, adli tıbba gittik. Raporlar ve görgü tanıkları çocuğun benden dayak yediğini göstermesine rağmen herkes bana inandı. Avucundaki topuk izinin nasıl olduğunu bilmediğimi söyledim ve çocuktan şikayetçi olmadım. Nedeni hakkında birkaç fikrim var ama nedense o da benden  şikayetçi olmadı.

Hiç yorum yok: