Evim deniz manzaralı
olmasa da artık transatlatik manzaralı pazartesi miçoları. Bir haftada diktiler
valla kocaman gemiyi. Binlerce adam arı gibi, karınca gibi bir saniye bile
durmadan çalıştılar. Öyle muazzam bir gösteriydi ki, bir saniye bile gözümü
ayıramadım. Çok bekledim bir ses çıkartsınlar da spor niyetine biraz kafa göz
kırayım ama olmadı. Sanki bir video kaydının sesinin kapatılmış ve hızla ileri
sarılmış hali gibiydi.
*”Seni seviyorum” derken
benden de aynı şeyi duymayı beklememeli.
*Koleksiyoner
koleksiyonu olmalı.
*Hayvanlı belgesellere
itimat etmemeli.
*Saç ektirmiş kimselerin
ekilmiş saçlarına pis pis bakmalı.
*Ne zaman maça gitse
seyirci kamerası ona zoom yapmalı.
*Buzdolabının bir rafını
benim kıyafetlerime ayırmalı.
*Şeker gibi kokmalı.
Devasa taka bittikten
sonra açılış falan da yapılmadı. Sonra kafeslerle gemiciğe bir şeyler yüklemeye
başladılar. Çok işkilledim ve dayanamayıp balkonumdan şilebe bir ip attım ve
ipte yürüyerek iri kayığa sızdım. İçerisi hayvan pisliği kokuyordu. Binlerce kafes
vardı ve her kafeste bir hayvandan bir çift duruyordu. Küresel ısınma artıp, dünya
sular altında kalırsa benim bu yelkenliye binip ikinci bir Nuh peygamber gibi
insanlığı kurtarmamı bekliyor olmalılar. İyi güzel de benim eşimi nasıl
bulacağız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder