Salgın önce Londra Heathrow Havalimanında görüldü ve oradan
tüm dünyaya çok kısa bir sürede yayıldı. Dört ay içerisinde sekiz yüz milyon
kişi öldü. Geri kalan hemen herkes de taşıyıcıydı. Dış dünyaya kapalılığıyla
ünlü Kuzey Kore, Tibet, Nepal hatta Antartika’da bile hastalığın izlerine rastlandı.
Bilim adamları virüse basit bir isim verdiler. XX- XY.
Virüsün çalışma ve yayılma mantığı insanlık kadar eskiydi. Bir
çocuğun ya da bitkinin oluşması için gerekli olan dişi ve erkek organdır. Virüs
için de aynı şey gerekliydi. Sadece erkeklerin ya da sadece kadınların
bulunduğu ortamlarda virüs yayılamıyordu. Erkeklerin bulunduğu ortamdaki bir
kadın ya da kadınların bulunduğu ortamdaki bir erkek ise orada bulunan herkesin
hızla ve acıyla ölmesine yol açabilirdi.
Şehirler, ülkeler ikiye bölündü; kadınlar ve erkekler diye. Anneler
oğullarından, babalar kızlarından ayrılmak zorunda kaldılar. Büyük olduğu
varsayılan aşkların büyük kısmı hayatta kalma güdüsüne yenildi; küçük bir kısmı
çiftlerin gizlice buluşmalarıyla sonuçlanan intiharlara. Ama ne olursa olsun
insan yine uyum sağladı ve hayatta kalma refleksi her şeyin önüne geçti. Farklı
şehirlerde hayatlarını idare ettirdiler. Hiçbir şey eskisi gibi değilse de, çok
da farklı değildi.
Hayatta kalabilebilen insan hemen ikinci adımı düşündü, soyun
devamlılığını. Bu sperm bankaları yoluyla aşılabilecek bir çözüm değildi. Sadece kız çocuk
doğurabilen anneler hayatta kalabiliyordu. Eğer çocuk erkekse; doğumdan hemen
sonra hem anne, hem bebek, hem de doğuma yardımcı olmuş herkes virüse teslim
oluyordu. Ve bu da en fazla yüz yıl
sonra erkek neslini tükeneceği anlamına geliyordu...
Kadınlar erkeklerden spermlerini istediler. Erkeklerin bir
kısmı bunu kabul ettiyse de bir kısmı reddetti. Eşcinsellik artık kaçınılmaz
bir gerçek olmuştu. Şehir efsaneleri, virüsü eşcinsel bilim insanlarının
yaydığı fısıldadı ve bir şekilde buna inandı. İnsanların çoğu hem eşcinsellerden
nefret ettiler, hem de eşcinselliğe yenik düştüler. Bunalıma giren birçok erkek
gizlice kadınların şehrine girip kalabalıklara doğru koşarak bir intihar
bombacısı gibi davrandılar. Benzer delilikleri kadınlar da yaptılar. Sınırlar çizilince
kutuplaşma kaçınılmaz oluyordu. Virüsün ortaya çıkışının on beşinci yılında
Üçüncü Dünya Savaşı ya da diğer adıyla Birinci Cinsiyet Savaşı başladı. Savaş herkesin
öngördüğü gibi güçlü olduklarından dolayı erkek zaferi ile sonuçlanmadı. Erkeklerin
gücüne kadınlar cesaretleri ile cevap verdiler; bazı şehirleri erkekler, bazı şehirleri
kadınlar fethetti ama bir galip çıkmadı. Onlarca milyon kişi daha öldü o kadar.
İki tarafın askerleri birbirileriyle savaştıysa da, bilim
insanları da virüsle savaştı. Virüsün altmışıncı yılında kadın ve erkek bilim insanlarının
ortak çalışmaları sonucu bir çözüm bulundu ve kalan insanlar aşılanarak sorun
bir yıldan kısa bir süre sonra aşıldı. Şehirler birleştiğinde en genç erkek
altmış iki yaşındaydı. Genç kızlar olgun hatta yaşlı erkekleri sevip,
evlendiler. İnsanlığın beğenisi otuz yılda değişmişti; artık saçları seyrek ve
karbeyazı erkekler seksi sayılıyordu.
Cinsiyetler arası çatışmalar ise yüz yıl kadar daha sürdü; ta ki başka bir
virüs ortaya çıkana kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder