1.
Annem, “ Hadi bakalım siz kardeş kardeş oynayın, kavga etmek de yok tamam mı? Biz anneler içerideyiz” deyip onu odama getirdiği an aramızda bir bağ olduğunu hissetmiştim. Kısa ve soğuk bir sessizlikten sonra sordum.
“ Adın ne?”
“ Yasin” dedi. Aramızdaki hiyerarşi belli olsun diye, “ Kaç yaşındasın?” dedim. Gereksizce parmaklarıyla da göstererek “ Yedi” dedi. Ben de yedi yaşındaydım ama ipleri elime almak için “ Yedi buçuk” dedim. Hemen ardına da ekledim “ Ben senden büyüğüm”. Nüfus kağıdımı istemeden durumu kabullendi. Biraz daha dikkatli bakınca gözlerinin şiş şiş olduğunu gördüm. İyi uyuyamadığı belliydi, benim gibi. Benim onun gözlerine dikkatle bakmam, onun da benim gözerime dikkatle bakmasına neden oldu. Sekiz on saniye sessizce birbirimize baktık. Genelde bu sessiz bakışmalar meydan okuma olur ama bizimki tam tersi aynı kaderi paylaşan iki kişinin sarılması gibiydi. İkimiz de uyuyamıyorduk, ikimizin geceleri de korku içinde geçiyordu, ikimizin de gecelerine musallat olan öcüleri vardı.
Yere bağdaş kurup oturdum. Yasin’de hemen yanıma oturdu. Büyük olduğum için konuyu benim açmam gerekti. Keşke yedi buçuk demeseydim.
“ Sen de geceleri öcüler görüyorsun değil mi?” dedim.
Başını korku ile sallayarak,
“ Hı hı” dedi. Bu çocuk çok korkmuştu belliydi. Ben de çok korkuyordum ama aptal gibi yedi buçuk dediğim için ona cesaret vermek ablalık yapmak benim görevimdi. Hayat ne zordu.
“ Anlat Yasincim, ne görüyorsun?” dedim ablaca. Cesaret vermek için elimle omzuna da dokundum. Sözlerimden çok ellerim işe yaradı ve anlatmaya başladı.
“ Sarı, siyah kocaman bir böcek. Kanatları var ama uçamıyor. Gözleri kocaman. Antenleri var. Dolabımın aynasında yaşıyor ve annem odadan çıktığı zaman ortaya çıkıyor…”
Benim öcüme çok benzemiyordu anlattığı. Benimki mordu ve duvar kadar büyüktü. Kocaman elleri ve ayakları vardı, dişleri sivri sivriydi. Hem benimki sadece karanlıkta ortaya çıkıyordu ve nereden çıktığını bilemiyordum.
Hangimizin öcüsünün daha korkunç olduğu hakkında amansız bir tartışmaya başladık sonra. İkimizin de haklı olduğu yönler vardı. Antenler onun öcüsünü daha korkunç kılsa da benim öcüm daha büyüktü. Sarı mı yoksa mor mu daha korkunç konusunda ise uzlaşmamız imkânsızdı. Öcülerimiz hakkındaki tartışmamız bir sonuca ulaşmasa da bana bir fikir vermişti. İki öcü aynı odada olsa ne olur?
Yasin kendi öcüsünün dünyada ki en korkunç şey olduğundan öylesine emindi ki;
“ Benim öcüm senin öcünü yer”, dedi.
Gerçekten Yasin’in öcüsü benim öcümü yerse ben artık geceleri rahat rahat uyurdum.
“ Bir gece aynı odada uyumamız lazım Yasin” dedim. “Benim öcüm bana, senin öcün sana gelecek ve aynı odada karşılaşacaklar. İşte o zaman göreceğim hangimizin öcüsü daha korkunç.”
İki öcü ile aynı odada kalma fikri Yasin’e korkunç gelse de; odasında yalnız olmama fikri de o derece ona güven veriyordu. Bir iki mırın kırın ettiği zaman da omzuna ablaca dokunmam yetti. Ne kadar zavallı bir çocuktu bu ya? Annesi babası hiç sarılmıyor mu bu çocukcağıza?
Saat beş olmuştu, anneler şimdi kalkarlardı. Hemen ayağa kalktım ve oyuncaklar oynanmış gibi gözüksünler diye güzelce dağıttım. Şüphe çekmemek lazımdı. Giderlerken de Yasin’i ne kadar sevdiğimi annesine, gittikten sonra da anneme anlattım. Şansımıza annelerde kaynaşmıştı. Yasinlere oynamaya gitmem yakındı.
2.
Üç gün sonra Yasinlerdeydik. Evde çok sıkıldığım için, için için ağlamam da bunda etkili olmuştu. Yasin’in odasına geçtiğimizde odanın karanlığı beni ürpertmedi değil. Hemen dolabındaki aynaya baktım sonra da dolabı açıp aynanın arkasına. Ablalık bunu gerektiriyordu.
“ Dolabın arkasında değil, annem oraya baktı, aynanın içinden çıkıyor”, dedi Yasin. Haklı olmalıydı.
“ Şimdi bu gece burada kalmamamın bir yolunu bulmalıyız.” dedim. “Saatlerce bu odada durup oyun oynayacağız ve çok eğleneceğiz. Annemler beni götürmek istediğinde de ağlayıp zırlayacağız. Hatta kendini yere at. Bizimkilerde hep işe yarar. Anca bu sayede sizde kalabilirim.”
Yasin ile gerçekten de saatlerce oyun oynadık. Beni seviyor, bana güveniyordu. Ondan onunla oynamak çok kolaydı, hiç mırın kırın etmedi. Ben istedim diye oyuncak ayısının altını bile değiştirdi zavallım. Planımız kusursuzca devam etti. Annemler geldiğinde benim ağlayarak yere atlamam, sonra da yatağının altına sürünerek kaçma performansım sayesinde gece Yasinlerde kalabilme iznini de kopardık. Her şey planladığımız gibiydi ve akşam olduğunda ikimiz de korkudan ölebilirdik.
Annesi yatma vakti, dedi ve ılık sütümüzü içirip bizi yatırdı. Yasin’i bilmem ama benim dizlerim titriyordu. O sevemediğim soğuk kadın ışığı söndürüp çıktığı an duyduğum kalp atışları benim değil Yasin’inkilerdi. Zavallı sessizce,
“ Şimdi aynaya bak çıkacak oradan” dedi. Baktım, baktım, baktım… Çıkmadı.
“ Senin öcün nerede peki?” diye bana sordu. Benimkinden de ses seda yoktu. Sessizce öcülerimizi bekledik. Öyle saçma bir durumdu ki gelmemelerinden mutlu olsak da; gelmemeleri bizi yalancı durumuna düşürüyordu. Beklemekten yorgun düştük ve uyuduk. Yasin uyurken ıslık çalıyordu.
Diğer gün evlerimiz de ikimiz de öcülerimi tekrar gördük. Öğrendik ki öcüler yalnızken gelirmiş ve yine öğrendik ki öğrenecek daha çok şey varmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder