Soluk sarı bir bina. Dört katlı, Korcanlar Apartmanı no: 17. Kapısının önünce boz beyaz sahipsiz yavru bir kedi var. İçeri girmeye çalışıyor ama izin vermiyorum. Kendim içeri giriyorum. Neden izin vermedim; şimdi bilemiyorum, belki sonra çıkamaz diye düşünmüşümdür. Her katta yedişerden, üç sıra, yirmi bir basamak var. Basamaklar kısa ve dik değil. Tırabzanlar demirden üstü ise tahtadandı. Hepsi turuncuya boyanmıştı. Apartmanın içi aydınlık. Yavaş yavaş dört kat çıktım ve elimdeki anahtarları teker teker deneyerek kapıyı açtım.
Kapı açılınca beni L şeklinde bir koridor karşıladı. Kısa koridor mutfağa açılıyordu. Eski model ahşap mutfak dolapları, eski beyaz bir mermer, koyu kahve bir balkon kapısı. Hemen kapıyı açıp balkona bakıyorum. Apartmanın yanına bakıyor, iki metrekare yok bile. İki kişi anca sığar.
Uzun koridor salona, salon bir odaya, o oda diğer odaya açılıyor. En dip odada gömme dolap var. Çirkin ve şekilsiz ama “ Bir boya çeksek daha güzel olur mu?” diye içimden geçiriyorum. Salonda iki balkon kapısı daha var, apartmanın önüne bakıyor. İki balkon da mutfak balkonu gibi küçücük. Her ne kadar evi şirin kılsa da işlevli olduğunu söylemem zor. Banyo ve tuvalet ise tam anlamı ile klasik. Beyaz fayanslar, duşa kabin.
Sokağa ilk girdiğim an aklıma geliyor. Hafif eğimli yoldan solumdaki ağaçların gölgelerine sığınarak yürürken bu “ Bu sokak çok güzel, asfaltı olmasa da çok güzel. Bu sokakta yaşamalıyım” demiştim. Evi gördükten sonra aynı hisleri hissetmiyorum. Hem asfaltı yok çok toz çıkar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder