1 kuruşun hikayesi... Sene 2010. Esinlenme; Orhan Pamuk, Benim Adım Kırmızı, "ben, para".
Sene 2010. Ben bir yeni kuruşum. Türkiyede hali hazırda geçerliliği bulunan paraların en küçüğüyüm. Eflasyonun canavar olarak adlandırıldığı Türkiye'de paradan sıfırlar atılınca ben ortaya çıktım. Sıfırlar atıldı; türk liraları, yeni türk lirası oldu. Namı değer eski bozuk paralar da kuruş oldu.
Kuruş kavramı yaşlılara bir şeyler ifade edebilir; mamafih yaşı otuzdan küçük olanlar için yeni bir kavradım. Bir yeni kuruştum.
Para olmak kulağa hoş gelebilir. Çünkü çoğu insan paraya tapar, para için ölür, öldürür. İnsan var oldukça, açgözlülük olacaktır. Her ne kadar insanlar paraya tapsa da kimse kuruşa tapmaz. İki yüz yeni liralar var. Üzerinde Yunus Emre'nin resmi olan. Tapacak, tamahakar insanlar ona tapar. Beni hemen hiçkimse umursamaz.
Değerimi, değersizliğimi, şöyle açıklayayım. İki yüz yeni türk lirasının yirmi binde biriyim. Benden kırk bin tanesi asgari ücretli birinin maaşı ediyor. Biraz daha açayım, benden beş yüz tanesi ile en az gramajlı ekmekten sadece bir tane alabiliyorsun.
Parayım ama değersiz bir parayım. Ben yere düşsem kimse almaz. Nerden mi biliyorum. Şu an beş yaşındayım, iki kez yere düşürüldüm ve kimse beni yerden almakta istekli olmadı.
Hİkayem ise şöyle. Yeni Türk Liraları çıkmadan iki ay önce darphanede basıldım, gıcır gıcırdım, pırıl pırıldım, pasparlaktım. Sonra kendimi bir banka şubesine transfer edilirken buldum. Silahlı korumalar koruyordu beni. Banka şübesinin önüne park edince bananın güvenlik görevlisi benim olduğum çuvalı aldı ve vezneye verdi, veznedar da bizi böldü ve gişelere dağıttı. Sonra ise yaşlı bir teyze geldi elinde bir defterle. Ölmüş kocasından ona kalan maaşı almak istiyordu. Meymenetsiz meymenetsiz gişedeki kıza baktı ve teşekkür etmeden benim dahil olduğum parasını aldı ve çıktı. Gişedeki kızın yumuşacık elinden yaşlı teyzenin kupkuru eline geçişim beni zorlu bir hayatın beklediğine delaletti.
Yaşlı teyze evine gittiğinde kapıyı çirkef ve çirkin gelini açtı ve evin alışverişi yapacağım diyerek elinden benimde dahil olduğum paranın bir kısmı aldı. Onun da elleri kuruydu.
Çirkef gelin markette gönlünce alışveriş yaptı. Cam sileceği, yumurta, ezine peyniri, kola, bir kilo yağsız kıyma, bir kilo tavuk kanadı, bir kilo tavuk budu, bir kilo dana pirzola, iki tane bulaşık eldiveni, bir kilo çilek, bir kilo erik, bir kilo hindi sosisi, sekiz tane kalem pil, iki tane beşli pakette naneli sakız, dört paket slim sigara, iki adet margarin, bir litre saf zeytin yağı aldı. Benimde bulunduğum paranın çoğunu kasiyer kıza verdi. Kaziyer kızın elleri yumuşacıktı.
Bir hafta kasanın bozuk para kızmında durdum. Kasa belki bin kez açıldı kapandı ama beni kimseye vermedi. Bazen vermesi gerektiği halde vermedi. Beni başkalarına vermek istemeyecek kadar çok mu seviyordu? Elbette hayır.
Kırklı yaşlarının sonunda bir adam geldi markete. Alışverişinin tutarı dokuz lira doksan dokuz kuruştu. On lira verdi ve kasiyer kızcağız fişi verdikten sonra gözlerini dikti ve "Lütfen para üstünü verir misiniz?" dedi. Biraz önce içten olmayan soğuk gülüşlü kasiyer kız bu sefer somurttu ve kasanın derinliklerinden beni bulup adama verdi. Adamın elleri kuru değildi; yumuşak hiç değildi.
Sokakta, elindeki beni çevire çevire yürümeye başladı. Orta parmağı, işaret parmağı ve baş parmağı arasında beni dakikalarda çevirdi. O kadar çok çevirdiki nevrim döndü. Keşke şu adamdan kurtulsam diye içimden geçirirken bir mucize gerçekleşti ve küçük dilenci bir çocuk adama musallat oldu. "Abi nolur bir ekmek parası". Çocuğun tek dediği buydu ve adamın peşini bırakmıyordu. Adamda elindeki beni verdi ve hızlı adımlarla uzaklaştı.
Çocuk bana baktı ve "Bunla ekmek mi alırınır ulan!" diye arkasından bağırdı adamın ve beni havaya atıp, tam yere düşecekkken de bir tekme attı. Hayatımda ilk kez uçtum. Sonra yere düştüm, biraz yuvarandım ve orada kaldım. Üzerimden birçok insan geçti. Kimse beni görmedi, gören de umursamadı, görmemezlikten geldi.
Yerde ayaklar altında saatler geçirdim. Üstüm başım tozladı, insanlar beni ezdikçe parlaklığım gitti, eskidim. Gece geç saatte bir sarhoş buldu beni. Hiç üşenmeden aldı ve cebine attı. Birkaç gün cebinde durdum. Sonra ise benim gibi bir çok bozuk parayı denkleştirip bir içki dükkanına gitti ve bizim kaşılığımızda bira aldı.
Bir uzun sessizliği ve karanlığı da bu içki dükkanında geçirdim. Buranın kasası o kadar çok açılmıyordu. Kimse beni istemiyordu, sürünüyordum, sanki hapisteydim. Çokca zaman geçtikten sonra bir adama sigara parasının üstü olarak verildim. İçki dükkanının sahibi, " Abi kusura bakma anca böyle çıktı" dedi. Beni vermekten utanıyordu.
Bir süre de bu adamın cüzdanın bozuk para kısmında durdum. Deri cüzdanında durmak çok sıkıcıydı. Adamın kıçı terledikçe, derinin kokusu arttı. Hiç yoktan kasada bu tiksinç koku yoktu.
Bu cüzdan da bir hırsız sayedinde kurtuldum. Cüzdanı nasıl çaldı bilemiyorum ama bozuk para kısmını açtı ve benim de olduğum paralar eline aldıktan sonra yere atıp kaçtı. Kovalanamıyordu ama kovalanmaktan korkuyordu. Kendimi yerde gördüm, biraz ileride de cüzdan yerdeydi. Sonra biri cüzdanı aldı ve gitti. Beni ise kimse yerden almadı. Yine insanlar üzerimden geçti.
Birkaç gün bu ıssız sokakta yerde durdum. Üzerime kuşlar pisledi, arabalar geçti, köpekler ezdi... Kimse beni umursamadı. Derken üzerinde çok şık bir takım elbisesi olan, eski moda fötr bir şapkası olan, saçları dökük, temiz traşlı, belki yetmiş seksen yaşlarında, parlak ayakkabıları olan yaşlı bir adam gördü beni. Zar zor eğilip beni yerden aldı. Kupkuru elleriyle beni gözlerine yaklaştırdı. Siyah mavi gözlerini kısarak bana baktı. İşte o an beni tekrar yere atacak dedim. Eğildiğine bile pişmandır. Ama öyle olmadı, beni cebine koydu. Sonra evine gitti ve beni cebinden çıkarttı. Şimdiye kadar gördüğüm en güzel evdi bu. Hatta ev değil sanki saraydı. Her yer tertemizdi. Beni diğer paralarının yanına götürdü. Bankadan sonra ilk kez bu kadar çok para görmüştüm. Beni, benim gibi bir kuruşların yanına koydu. Yanımızda yirmi beş kuruşlar, elli kuruşlar, bir liralar, hatta iki yüz liralar vardı. Bize öyle sevgiyle bakıyordu ki sadece genç bir erkek çocuğu sevdiği kıza böyle bakabilir. Saydı bizleri, yüzünde çocuksu bir gülümseme ile. Sonra da kasanın kapısını kapattı.
Bir yılı aşkın süredir buradayım. Bir ayda bir kasayı açıyor bizim ihtiyar. Gerçi son kasayı açmasının üzerinden de sanırım kırk gün falan geçti...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder