Her şey benim "alperenciğim, bırak o fırçayı tuali, eline sen kamerayı al." Dememle başladı...
İlk çekimlerinde genelde ömer abimin günlük hallerini çekti; yemek yerken, göbeğini kaşırken, tv izlerken, tv dizlerken ağzı açık uyuya kalırken, tv izlerken uyuyakalmışken salyası kırlente akarken...
Daha sonra da bir süre bulutları çekti alperen. Dünyanın günlük hareketi onu çok heyecanlandırmıştı. Ömer abim yavrucakla pek ilgilenmediği için ayın hareket ettiğini bile keşfederek öğrenmişti garibim. Beni arayıp " abi ay hareket ediyor, bu görüntüyü satabiliriz" dediğinde benim de birkaç damla gözyaşım kırlente almıştı..
Sonra alperen biraz sıkınca beni; ona gündüzleri adliyelerin, geceleri ise acil servislerin görsel olarak ona çok şey katacağından bahsettim. Sevinçle karşıladı kınalı yapıncak ama aziz gülay yengeciğim tatlı sert bir telefon konuşması ile beni yaptığım hatadan çevirdi.
Alperen peşimi hiçbir şekilde bırakmıyordu. Elinde telefonun kamerası benim macera dolu hayatımın her anını çekmeye karar verdiğinde tepkim net oldu, "yemeğini kendin getirir, ayaklarıma masaj yapar, söz almadan konuşmaz ve en önemlisi mehmet ali abiden bahaetmezsen olur"
Bir aydır alperenle yaşıyoruz... o benim her anımı kaydetmenin hazzından çıldırırken ben de 'çocuk gelişiminde babanın önemi - zırhını kendi döven şovalye' isimli toplumsal romanımı kaleme alıyorum...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder