23 Haziran 2015 Salı

Yıldırım Düşmeli Bir Müştak Kamil Alutçu Hikayesi

Yıldırım Düşmeli Bir Müştak Kamil Alutçu Hikayesi

Bendeniz Müştak Kamil Alutçu. Kendini emekli emekliye ayırmış bir sünger tüccarıyım; arada hava almak, yol yapmak istersem çalışıyorum. Keyfekeder. Bulaşık süngeri olan sünger değil, yatak döşeklerdeki süngerlerle ilgileniyorum. Hiç dükkanım olmadı, çünkü gerek olmadı, bir kamyonetim var benle akran; gider peşin para ile alır, gider peşin paraya satar, uykum gelince kamyonetin arkasındaki süngerlerin içinde uyur; asla vergi, imkansız rüşvet vermem. Umduğumdan daha çok param var, köyümdeki doğduğum eve de yerleştim. Havuç ekiyorum, havuçları toplayıp yılkı atlara veriyorum.
Gençken pek bir şeye benzemediğimden hiçbir kadın bana bakmadı, orta yaştayken saçlarım dökülmeye ve beyazlamaya başladı, karşı cinsin bana olan ilgisinde pek değişiklik olmadı ama biraz daha yaşlanınca; saçlarım iyice beyazlayınca; kulak, burun kıllarım ve kaşlarım uzayınca dünyam değişti. Hayatımın 60 yılı kimse bana bakmazken artık bakan bir daha bakıyor hatta hemen etrafındakilere beni gösteriyor, telefonları ile fotoğrafımı çekiyor, sarılıyor, kucaklıyordu hatta ağlayanlar bile var. Durumun ben de farkındaydım, hem de her tıraş oluşumda sonra aynaya baktığımda. Cebimde pek para yok ama tüm paralarda benim yüzüm var. Atatürk’e benziyorum. Hem de çok.
Orta Anadolu’da durum katlanılabilir boyutlarda ama İzmir tam bir cehennem. Benimle fotoğraf çektiren kabarık saçları olan yaşıtım kadınlar bana telefon numaralarını veriyor ve Facebook’tan arkadaş olmak istiyor, Facebook’un ne olduğunu bilmememe şaşıyorlar. Oysa benim atlarım var. Demokrat parti geleneğinden gelen ve her seçim başka sağ partiye oy atan bir adamım. Sağda kapı daha çok, sola göre çok şanslıyız.
Yağmurlar çok yağdı son sonbaharda. Mevsim normallerinin üstünde. Çok rüzgar esti, inanmazsınız hortum oldu. Bizim buralarda hiç hortum olmazdı. Atlarım aç kaldı. Fırtınadan köye de gelemediler. Baktım onlar bana gelemiyor ben onlara giderim dedim. Doldurdum havuçları kamyonetimin arkasına; yağmur çamur, sel fırtına hatta hortum demeden vurdum kendimi dağlara. Atlarımın bir kahramana ihtiyacı vardı. Kamyonetim bir yerde çamura saplandı beklediğim gibi. Ama ben pes etmedim. Yükledim sırtıma havuç çuvalını, yola devam ettim.

Bir insanın yaşadığı ülkedeki tüm paralardaki resme benzeme ihtimali milyarda kaçtır?
Peki bir insanın yıldırım düşerek ölmesi ihtimali?


Hiç yorum yok: