6 Ekim 2012 Cumartesi

ovacık

Yemeği çok kaçırdığım bir gece, maden suyu almak için markete çıktığım zaman kaçırıldım. Polise de söylediğim gibi dört kişilerdi, biri arabayı sürüyordu, dördünde de kızıl peruk vardı, dördü de esmerdi ve sakal bıyıkları yoktu, dördünü de ilk kez görüyordu, dördü de çok kuvvetliyli, dördünün de silahı yoktu, kendi aralarında da benimle de bir kelime bile konuşmadılar. Siyah bir kartalın arkadasında Ovacık'a kadar gittik. Beni iyice dövdüler, bolca bacaklarıma vurdular, ayağa kalkamaz hale geldiğimde de oradaki alıç ağacına bağlayıp gittiler. Dövmemeleri için yalvamış olsam da umursamadılar, nedeni sorduğumda da cevap vermediler. Diğer gün öğlene doğru ayıldım sanırım. Güneş tepemde olsa da alıç ağacının gölgesi beni koruyordu. Çok derin bir susuzluk hissettim uzun süre. Tüm gücümle iplere asılsam da çözemedim. Çaresizce öleceğimi düşündüm. Uzaklardan arada sırada araba sesi geliyordu ama ben arabanın sesini zor duyduğuma göre arabadakiler beni duyamazdı. "İmdat!" diye bağırdım arada sırada. Sonra kendimi, beni bulacakların yerine koydum. Bu ıssızda birinin "İmdat!" diye bağırdığını duysam ne yapardım? Kesin arkama bile bakmadan topuklardım. Ondan bağırmaktan vazgeçtim. Zaten susamış olduğumdan her bağırışımda boğazım acıyordu.

Üstüme bir tevekkül çöktü. Ölürsek de ölürüz havasına gir...

(devam et!)

Hiç yorum yok: