14 Haziran 2012 Perşembe

Kaşınan adam


Kaşınıyordum, sonra kaşınıyordum ama kaşınmam geçmiyordu. Kendimi duvarlara sürtüyordum bana mısın demiyordu. Elime rende aldım, liğme liğme ettim ettimi ama olmuyordu. Kızdım ve dizime bir yumruk attım, hem de kallavi bir yumruk. Bir adamın suratına indirsem sarsacak, boş yakalasa yere yıkacak, daha önce hiç kavga etmemiş bir adamın yerde bayılmış taklidi yapmasına yol açabilecek bir yumruk. O an kaşıntım geçti. Çıkarttım pantalonumu baktım, etim morarmıştı ama olsun artık kaşınmıyordum.

Sonra vurabildiğim her yerime vurdum. Bacaklar kolaydı ama kollarıma gerektiği kadar sert vuramıyordum. Sırtıma erişemiyordum ve midemne geçiremiyordum. Yardıma ihtiyacım vardı. Annem ve babam çok nazlandılar ama yardım ettiler. Neden gülüyorsunuz, dedim; sinirden dediler. Yaşlı ve güçsüzdüler, yoruldular ama rahatladılar.

Onlar rahatladı ama ben rahatlayamadım. Daha sert bir dayağa ihtiyacım vardı. Arkadaşlarımdan yardım istedim; hiç ‘yok ya da neden’ demeden giriştiler. Sonra bir kuytuya oturduk ve eskilerden konuştuk ama sohbetleri eski tadı vermedi. Kaşıntım geçsin diye değil, rahatlamak için beni dövmüşlerdi. Bir anda hiçbirini sevmedim. Yıllardır içime attığım her şeyi yüzleri söyledim. Dövmediler. O kadar da kötü insanlar değillermiş, arkalarını dönüp dağıldılar; her biri ayrı yöne.

Ellerim cebimde, kasıklarımı kaşıya kaşıya yürüdüm. Yanında kocaları olan kadınlara laf attım, amigo gibi gezenlere sataştım, kahvehanelere girip olaylar çıkarttım, polis mukavemet gösterdim... Çok dayak yedim, kaşıntım geçti ve çok çok arkadaş edindim.

Hiç yorum yok: