Kaşınıyordum, sonra kaşınıyordum ama kaşınmam
geçmiyordu. Kendimi duvarlara sürtüyordum bana mısın demiyordu. Elime rende
aldım, liğme liğme ettim ettimi ama olmuyordu. Kızdım ve dizime bir yumruk
attım, hem de kallavi bir yumruk. Bir adamın suratına indirsem sarsacak, boş
yakalasa yere yıkacak, daha önce hiç kavga etmemiş bir adamın yerde bayılmış
taklidi yapmasına yol açabilecek bir yumruk. O an kaşıntım geçti. Çıkarttım
pantalonumu baktım, etim morarmıştı ama olsun artık kaşınmıyordum.
Sonra vurabildiğim her yerime vurdum. Bacaklar
kolaydı ama kollarıma gerektiği kadar sert vuramıyordum. Sırtıma erişemiyordum
ve midemne geçiremiyordum. Yardıma ihtiyacım vardı. Annem ve babam çok
nazlandılar ama yardım ettiler. Neden gülüyorsunuz, dedim; sinirden dediler. Yaşlı
ve güçsüzdüler, yoruldular ama rahatladılar.
Onlar rahatladı ama ben rahatlayamadım. Daha sert
bir dayağa ihtiyacım vardı. Arkadaşlarımdan yardım istedim; hiç ‘yok ya da
neden’ demeden giriştiler. Sonra bir kuytuya oturduk ve eskilerden konuştuk ama
sohbetleri eski tadı vermedi. Kaşıntım geçsin diye değil, rahatlamak için beni
dövmüşlerdi. Bir anda hiçbirini sevmedim. Yıllardır içime attığım her şeyi
yüzleri söyledim. Dövmediler. O kadar da kötü insanlar değillermiş, arkalarını
dönüp dağıldılar; her biri ayrı yöne.
Ellerim cebimde, kasıklarımı kaşıya kaşıya yürüdüm. Yanında
kocaları olan kadınlara laf attım, amigo gibi gezenlere sataştım, kahvehanelere
girip olaylar çıkarttım, polis mukavemet gösterdim... Çok dayak yedim, kaşıntım
geçti ve çok çok arkadaş edindim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder