‘ Seni seviyorum, ama bu ilişki yürümüyor. Ayrılmalıyız.’, demişti Tuğçe. Kıpır kıpır, çok tatlı bir kızdı. Bahadır ile üç aydır çıkıyorlardı. İlk günlerde çok mutluydu Tuğçe. Bahadır’ın süprizleri, aldığı hediyeler, neşeli kişiliği, sahiplenmesi… Tüm bunlar çok hoşuna gidiyordu. Bahadır’ın yanında kendini güvende hissediyordu.
İlerleyen günlerde Bahadır’ın aşırı ilgisi korkutmaya başlamıştı Tuğçe’yi. Bir yere yemeğe gittiklerinde Bahadır, Tuğçe’nin duvara bakan tarafta oturmasını istiyordu. Çevrelerindeki insanların bakışlarından rahatsız oluyor ve sinirleniyordu. Bahadır’ın öfkesi ve aşırı korumacı tavrı Tuğçe’yi korkutmaya başlamıştı. Bahadır’ ı sinirlenmeden ayrılmak istiyordu, ama başaramadı. Bunu söylediğinde Bahadır çılgına döndü, Bağırmaya başladı. Bir kafede oturuyorlardı ve herkes onlara bakıyordu, fakat Bahadır’ın gözü kimseyi görmüyordu. Tuğçe ağlamaya başladı, kafedekiler rahatsız oldular ama Bahadır durmadı. ‘Orospu’ dedi ve basıp gitti. Bir daha birbirlerini görmediler.
‘Sorun sende değil bende, en iyisi ayrılmak, senin de zamanını harcamak istemiyorum’, demişti Leyla. Beş aylık bir ilişkisi olmuştu Bahadırla. Kendini çok güzel bulmazdı, ergenlik sivilcelerinin izleri vardı yanaklarında ve bunun kendisini çirkinleştirdiğini düşünürdü. Bahadır’ı ise çok beğenirdi. Giyinişine, tarzına ve özellikle gülüşüne aşık olmuştu. Bahadır’ı çok yakışıklı buluyordu ve bu kadar yakışıklı bir sevgili olması çok hoşuna gidiyordu.
Bahadır, Leyla’yı telefonla aradığında, telefonunun meşgul olmasını çok kıskanmıştı. Kıskanılmak Leyla’nın çok hoşuna gitmişti. ‘Beni ne kadar çok seviyor.’, diye düşünmüştü. Hatta Bahadır’ın kıskançlıkları gururunu okşuyor gibiydi; bahadır kıskanmadığı zaman üzülürdü.
Bir gün Leyla yere düşen anahtarını almak için eğildiği anda belinin açılması ve kilodunun gözükmesine öyle sinirlenmişti ki bir anda kendini kaybetti. Leyla’ya akıl almaz sözler söylüyordu. Kızcağız sokağın ortasında yediği o kadar laftan şaşakalmıştı. Ağlıyordu ve kendini çaresiz hissediyordu.
Bu olaydan sonra aralarına soğukluk girdi. Bahadır’ın tüm barışma çabaları başarısız olmuştu. Leyla ne telefonlarına çıkıyordu, ne de mesajlarına cevap yazıyordu. Leyla son mesajını gönderdi. ‘Sorun sende değil bende, en iyisi ayrılmak, senin de zamanını harcamak istemiyorum’ .Çılgına döndü bahadır ve son mesajını yazdı ‘Çirkin orospu!’
‘Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Bu ilişki beni boğuyor’, demişti, Maral. İçine kapanık, yalnız bir kızdı, daha önce kimse ile çıkmamıştı. Bahadır hayatına girdiğinde sevgili olacaklarını anlamıştı. Tanıdığı kimseye benzemiyordu Bahadır. İlgiliydi, neşeliydi. Maço bir yanı vardı ama komikti de. Önceleri Maral çok naz yapsa da Bahadır’ın ısrarlarına daha fazla dayanamadı ve sevgili oldular.
Maral gece gezmelerini, kalabalık ortamlarını hiç sevmiyordu. Hele yüksek sese hiç tahammülü yoktu. Evde oturup kitap okumayı, Fransız filmlerini izlemeyi daha çok seviyordu. Maral’ın bu evcimen tavırları Bahadır’ın çok hoşuna gitse de, aradığı ilgiyi bir türlü bulamıyordu. Konuşacak çok ortak noktaları yoktu. Bahadır’ın ilgisi her geçen gün Maral’ı sıkmaya da başladı. Tişörtünün içinden sütyeninin belli olmasından rahatsız olduğunu belirttiği anda Maral kararını verdi. Kalabalık bir caddede yürüyorlardı ve Maral ayrılmak istediğini söyledi.
Bahadır yine bir sinir krizi geçirmeye başladı. Etraflarındaki kalabalığa aldırmadan bağırmaya başladı. Sevgisinin büyüklüğünden ve Maral’ın bunu anlamadığından bahsederken belki kırk kişi dönmüş onlara bakıyordu. Bahadır öyle bağırıyordu ki yüzü kıpkırmızı olmuştu ve boğazındaki damarlar şişmişti. Maral bir süre şaşkın şaşkın Bahadır’a baktıktan sonra bir taksi durdurup binip kaçtı. Bahadır hala arkasından bağırıyordu ‘Orospu!’
‘Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Ara verelim’, demişti Oya. Bir yılı aşkın süre bir ilişkileri olmuştu. Birbirlerine çok yakışan bir çift olmuşlardı. Bahadır’ın tüm kıskançlıkları Oya’nın hoşuna gidiyordu. Bahadır da Oya’nın yanında daha sakindi. Hem artık yaşı otuzu gelmişti ve evlenmek istiyordu. Oyadan daha iyisini bulamam diye düşünmüştü. Ama her konu açıldığında Oya daha hazır değilim diyor, daha sonra Bahadır öfke nöbeti geçiriyor, tartışıp kavga ediyorlar, -Oya da altta kalmıyor- ve barışıyorlardı.
Bir gün yine bir kavganın sonu gelmedi ve ‘Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Ara verelim’, dedi Oya. Bahadır şaşırıp kalmıştı. İlk kez bir sevgilisini kaybetmekten korkmuştu. Evlenmek istediği kız ara verelim diyordu. Kabul etti ama her gün çiçek gönderdi , her gece ‘İyi geceler Aşkım’ diye mesajlar gönderdi Oya’ya.
Derken bir gün Bahadır kahvede arkadaşları ile otururken Oya’nın başkasının arabasında görüldüğü haberi geldi. Bunu duyan bahadır delirirdi, önce haber getirene saldırdı. Daha sonra telefonuna sarılıp Oya’yı aramaya başladı. Oya yine telefonunu açmıyordu. Sinirlendiği zaman kendini kontrol edemeyen Bahadır ilk iş olarak Oya’nın evinin önüne gitti, kapıyı çaldı. Açan annesiydi, Oya’nın evde olmadığını söyledi. Bunun üzerine Bahadır kapının önünde beklemeye başladı. Bir süre geçtikten sonra kırmızı bir opel kapının önünde durdu. İçeriden bir adam çıktı ve hemen diğer kapıyı açtı. Kapısı açılan kadın Oyaydı. Yüzünde çok sade ama içten bir gülümseme vardı. Arabadan indiği anda ise o gülümsemesi bir anda gitti ve yerini telaş dolu bakışlara bıraktı. Çünkü Bahadır üzerlerine doğru yürüyordu. Tek yumrukta kapıyı açan adamı yere serdi. Yerdeki adamın suratına kösele ayakkabısı ile iki tane de tekme attı. Suratı kanlar içerisindeki adam bayılmıştı. Oya koşarak apartmanın içine, eve doğru koşmaya başladı; arkasından da Bahadır.
Oya’nın babası seslerden şüphelenip evinin kapısına çıktı. Kızı, babasını görünce ‘Baba’ deyip arkasına saklandı. Öfkeden deliye dönen Bahadır, Oya’nın babasına da saldırdı. Yaşlı adamı merdivenlerden aşağı yuvarladı. En sonrada evinin içinde Oya’yı yakaladı ve kafasını duvara vura vura dövdü.
Sesleri duyan komşular eve girdiler ve Oya’yı Bahadır’ın elinden zor aldılar. Kızcağız bayılmıştı ve belli ki sağ elmacık kemiği kırılmıştı. Oya’nın babasının sol kolu da iki yerinden kırılmıştı. Oya’yı eve getiren adamın ise boynunda zedelenme vardı. Olay polise intikal etti. Bahadırdan korkan Oya ve babası şikayetçi olmasa da Bahadır’a kamu davası açıldı. Bahadır para cezası ile beraat etti.
‘Genelevde çalışanlara orospu denmemek gerek, asıl orospular dışarıda. Onlar hayatın acı yüzünü görmüş zavallılar. Aslında onlara köle denmeli’. Bahadır bu cümleyi artık her yerde ediyordu. Hayatındaki hiçbir kadını iyi anmıyordu. Ne annesini –üç yaşındayken terk etmiş- ne de eski sevgililerini.
Gecesi gündüzü belli olmayan bir hayat sürüyordu ve artık bundan sıkılmaya başlamıştı Bahadır. Kahvede oturmak değil evinde karısı ile oturmak istiyordu ama kadınlara da güveni kalmamıştı. Hiçbir kadınla bırakın flört etmeyi konuşmayı bile tahammül edemiyordu. Aklında ise kendi değimi ile ona ilk kez ‘erkek gibi’ hissettiren kadın vardı. Adını bile bilmediği, yaşadığı şehrin genelevinde çalışan bir kadın. Bir kez gördüğü ve hiç unutamadığı.
Henüz daha ergenliğinin ilk yıllarındayken, mahalledeki ağabeyleri geneleve gitmeye karar vermişlerdi. Harçlıklar biriktirilmiş, planlar yapılmıştı. Bahadır’ın içeri girecek parası olmadığı için kapıdan bakıyordu. Ağabeyleri ise içeri girmişti. Bir süre sonra genelevde çalışan kadınlardan biri Bahadır’a laf attı.
‘ Ne yükleniyorsun çocuğa! Belli ki parası yok! Olsa girmez miydi içeri!’ Bahadır utanmıştı ve yüzü kızarmıştı. Kırkını geçmiş genelev çalışanı tekrar Bahadır’a döndü ve,
‘ Gel ablacım benimle’ dedi.
Bahadır şaşkındı. Kıpkırmızı yüzü ile ayakları titreye titreye genelev çalışanını takip etmeye başladı. Kadın, Bahadır’ın daha önce böyle bir deneyim yaşamadığının farkındaydı. Karşısında, kıpkırmızı ve terden sırılsıklam olmuş bir ergen vardı. Bu görüntüye son derece alışkındı aslında. Bahadır’ın yanına oturdu ve bir öğretmen edası ile cinsellik hakkında bilgiler verdi,
‘ Sakın heyecanlanma tamam mı? Her şey çok basit olacak, eğer kendini çok kasmazsan sorun çıkmaz. Derin nefesler al tamam mı?’. Kadının sesinin sakinliği ve güvenirliği Bahadır’ı etkilemişti. Kadın daha sonra sakince Bahadır’ı soydu ve ilişkiye girdiler.
İlişki sonrasında Bahadır kendini çok farklı hissediyordu. Ürkekliği bir anda üzerinden atmıştı. Artık kendini erkek olarak görüyordu. Kadın, ilişki esnasında da, ilişki sonrasında da Bahadır’ın erkekliğini övmüştü. Bu kelimeleri duymak Bahadır’ın ezikliğinin üzerinden atmasına yol açmıştı. Yatakta birkaç dakika çırılçıplak yattılar. Bahadır kadına, kadın da Bahadır’a sarılıyordu. Daha sonra Bahadır kendine hiç beklenmeyen bir hareket yaptı ve kadının üzerine çıkıp bir kez daha ilişkiye girdiler. Bahadır bu sefer hiçbir çekingenlik göstermeden tüm kontrolü elinde tuttu. Sanki on dakika öncesine kadar bakir olan o değilmiş gibi. İkinci sevişmelerinden sonra kadın, artık gitmesinin gerektiğini zaten patronlar sorunlar yaşadığını söyledi. Önce kendisi geceliğini giydi daha sonra da çıplak olan Bahadır’ı kendi elleri ile giydirdi. Daha sonra ateşli bir öpücük ile Bahadır’ı odadan uğurladı.
Bahadır hayatı boyunca bu kadını unutamadı. Daha sonra para biriktirip aynı kadını görmeye defalarca kez gitti ama rastlayamadı-bir hafta sonra patronu öldürtmüş- başka genelev çalışanları ile de ilişkiye girmiyor, sadece adını bile bilmediği o kadını arıyordu. Daha sonra artık orada çalışmadığını duyduğunda ise sevinmişti. Demek ki birisi o zavallı kadını bu hayattan kurtardı diye düşünmüştü.
Artık hayatında iyi andığı tek kadın oydu. Adını bile bilemediği o zavallı köle.
‘ Bundan önce de hayatıma kadınlar girdi. Hepsini sevdim ve sahiplendim ama hepsi bana kazık attı. Hepsi orospuydular. İstediğin geneleve koy, hiçbiri yabancılık çekmez. Hatta orada işlerini de en iyi şekilde yaparlar. Para için yapamayacakları hiçbir şey olamayan namussuzlar.’, demişti bir içki masasında arkadaşlarına.
Aklında genelevden kadın çıkartmak vardı Bahadır’ın. Kırk tas suya bakardı nasılsa. Hem kadınlar saç renklerini değiştirdiği mi kimse tanıyamazdı ki. Hem en iyisi kapanmalarıydı. Alırdı bir zavallıyı; hem tövbe ettirirdi, hem de evinin kadını yapardı. Hem bir yuvası olurdu, hem de sevaba girmiş olurdu. Hiç yoktan getireceği kadın, kadir kıymet bilirdi. O hayattan kurtardığı içinde minnet ile yaşar kocasına hizmette kusur etmezdi.
Ergenliğinden sonra ilk kez geneleve gitti Bahadır. Gördüğü zavallı genelev çalışanları hem acıyan gözlerle hem de eş seçmek istercesine bakıyordu. Beyaz dökümlü bir geceliği olan, esmer, yere bakan bir kadın gördü içeride. En fazla yirmi beş yaşında olmalıydı. Yanına gitti; kadın,’ Yirmi dört numaralı oda’, dedi. Bahadır odaya çıktı ve kısa bir süre sonra da kadın yanına geldi. Yanına gelir gelmez, Bahadır’ın gömleğinin düğmelerini açmaya başladı kadın. Bahadır kadının elini tuttu ve ‘Dur!’, dedi.
’Ben buraya o işi yapmaya gelmedim. Seninle konuşmak için geldim’ dedi. Kadın çok net bir ses tonu ile,
‘Polis misin?’ dedi
‘ Değilim, sadece seni çok beğendim, istersen seni bu hayattan kurtarabilirim’
‘ Kurtar beni yakışıklı’, dedi kadın. Yüzünde çok çirkin bir gülümseme ile. O an Bahadır’ın midesi bulandı. Karşısındaki kadına olan tüm acıması gitti. Sinirli bir biçimde kalktı ve gitti.
Bu şansız tecrübe Bahadır’ın umudunu kırmamıştı. Genelevlere gidip kendisine eş bakmaya devam etti. Aradığı tek şey bu hayattan kurtulmaya çalışan birini bulabilmekti. Bir başka genelevde sarışın bir kadınla odaya çıktı. Kadının sessizliği Bahadır’ın hoşuna gitmişti. Yatakta Bahadır’ın yanına oturduğunda ilk hareketi yapmaya bile çekinir bir hali vardı. Tüm bunlar Bahadır’ın aradığı şeylerdi. Kadının çenesinden tuttu ve gözlerinin içine bakarak sordu:
‘ Ne işin var burada? Kim düşürdü seni?’. Kadın soruyu duyunca bir anda sinirlendi, göz bebekleri büyüdü, eliyle Bahadır’ın çenesinde olan elini indir ve dedi ki,
‘ Senin gibi bir şerefsiz düşürdü işte! Hep aynı soru! Ne yapacaksın ki düşürdü!’. Bahadır şaşıp kalmıştı. Bu cevabı hiç beklemiyordu. Yine kapıyı çekti ve çıktı.
Bu bozgundan sonra yine pes etmedi Bahadır. Bir başka geneleve daha gitti. Bu sefer koyu kızıl saçlı esmer bir kadın gördü. Garip bir şekilde işte bu dedi. Yanına gitti ve,
‘ İstersen seni bu hayattan kurtarabilirim’ dedi. Kadın şaşkındı,
‘ O kadar basit değil buradan çıkmak, yüz milyarlık senet imzalattılar, nasıl çıkıyor muşum? Kusura bakma arkadaş, sen başkasını kurtar benden geçmiş’ dedi. Aldığı cevap Bahadır’ın çok hoşuna gitmişti. Kadının sözleri umutsuz olsa zavallılığı Bahadır’ın aradığı şeydi.
‘ Orasını sen bana bırak. Yarın gelirim ve seni alırım. Bu arada benim adım Bahadır’
‘ Bende Melahat ama uğraşma arkadaş, bu iş zor.’
‘ Yarın akşama bavulunu hazırla’ dedi Bahadır ve çıkıp gitti. Biraz birikmiş parası vardı. Gidip bankadan onu çekti, yanına birkaç arkadaşını da alıp diğer gün öğlen geneleve gittiler.
Arkadaşlarından biri adam öldürmekten dolayı aranan, çevresine nam salmış biriydi. Genelevi işleten kadın hemen onu tanıdı. Bahadır kırk milyar parasını kadına verdi ve,
‘ Melahat’ı alıyorum. Onu bu hayattan kurtaracağım, nikahlı karım olacak. Bir itirazın var mı?’ dedi. Genelev sahibi kırk milyarı az bulduğunu söylese de Bahadır’ın yanında getirdiği arkadaşlarından da çekindiği için bir söz söyleyemedi. Kasasını açtı ve Melahat’a imzalatmış olduğu senedi Bahadır’a teslim etti.
Bahadır ise Melahat’ın yanına gitti. Elinden tutup o pislik yuvasından, o lanet yerden çıkarttı. Melahat arkadaşları ile bile vedalaşamadı. Genelevden uzaklaşırken ağlıyordu. Neden ağladığını soran Bahadır’a ise yutkunarak
‘ Bilemiyorum kocacım’ dedi.
‘ Nereye gidiyoruz’ diye sordu Melahat. Yaşadığı günün şaşkınlığını ile. Bahadır sakin bir ses tonu ile,
‘ Önce hamama, sonra da evimize’ dedi.
Melahat ile Bahadır hemen o hafta evlendiler. Bahadır düğün de yaptı, Melahat’a gelinlik de giydirdi, kırmızı kuşağını da bağlattı. Soranlara, Melahat’ın kimsesiz çocuklar yurdunda büyüdüğünü söyledi. Ondan pek akrabası yoktu. Düğüne kız tarafından sadece Melahat’ın ablası ve ablasının eşi geldi. Zaten zavallının başka da akrabası yoktu.
Düğünden sonra Bahadır ile Melahat’ın çok güzel bir yılı geçti. Bahadır sabah işe gidiyor, akşam işten geliyordu. Melahat ise evde ev işleri ile ilgileniyor Bahadır’ın bir dediğini iki etmiyordu. O kadar iyi bakıyordu ki eşine, Bahadır bir yılda on kilo aldı. Geçmişten hiç konuşmuyorlardı.
Bir yılın sonunda Melahat evde oturmaktan sıkılmaya başladı. Belki de bir çocuk çok iyi olurdu. Hem Melahat’ı oyalar hem de evin neşesi olurdu. Birkaç ay denemelerine rağmen bir türlü Melahat gebe kalamıyordu. Bu gelişme Bahadır’ın sinirlerini germeye başladı. Sudan bir sebepten dolayı ilk kez Melahat’ı ilk kez dövdü. Melahat ise hiç karşılık vermeden mutfağa gidip sessiz sessiz ağladı.
Gebe kalamamasının sebebinin eski hayatı olabileceğini biliyordu. Daha önce bir bulaşıcı hastalık geçirmişti ama bunu bir türlü Bahadır’a söyleyemiyordu. Sorunun Bahadır da olma ihtimali ise Melahat’ı daha çok korkutuyordu. Böyle bir sorunla Bahadır başa çıkamazdı.
Diğer gün Bahadır’ın işten gelme saati geldiğinde, Melahat cama çıktı ve kocasını beklemeye başladı. Sokağın başında beliren Bahadır’a pencereden el sallayıp gülümsedi. Bunu gören Bahadır’ın bir anda yüzü asıldı. Merdivenlere koşarak çıkan Bahadır kapıyı açan Melahat’a sağlam bir tokat aşketti.
‘ Ben yokken tüm gün pencerede gelen geçene el mi sallıyorsun orospu!’ Melahat iki gecedir üst üste dayak yiyordu ama onu asıl yaralayan bu gece duyduğu ‘orospu’ kelimesiydi. Onu o hayattan kurtaran adam ilk kez ona o ithamda bulunuyordu. Sabaha kadar mutfakta oturdu ve ağladı.
İlerleyen günlerde bir türlü gebe kalamamasının da verdiği gerilimle yediği dayaklar arttı Melahat’ın. Bahadır iyice kontrolden çıkmıştı. Saçma sapan sebeplerden dolayı Melahat’ı her gün dövüyordu. ‘Orospu’ kelimesi ise artık dilinden düşmez olmuştu.
Melahat geçen altı ay sonunda kendini cehennemde gibi hissetmeye başlamıştı. Genelev günlerini bile özler hale gelmişti. Yanına gidebileceği, sığınacağı bir akrabası da yoktu ki. Zaten olsa zamanında geneleve düşmezdi. Bahadır artık her gün Melahat’ı dövüyordu ve Melahat dayanamayıp kaçmaya karar verdi.
Gideceği bir yer, güvenebileceği kimsesi yoktu. Biraz birikmiş parası vardı. Başka bir şehre gider, bir otelde bir süre kalırım. Sonra da bir yolunu bulurum. Nasılsa Bahadır’ın yanından kötü olmaz diye düşündü.
Sabahleyin erkenden kalktı Melahat. Daha gün yeni ışıyordu. İlk iş olarak evin telefonunun kablolunu kesti, daha sonra bir bavula kendi eşyalarını, diğer bavula Bahadır’ın tüm pantolon ve pijama altlarını koydu. -Yaz olduğu için Bahadır kilodu ile yatıyordu.- Bahadır kendisine cep telefonu almasına izin vermemişti, onun için Bahadır’ın cep telefonunu da yanına aldı. Son olarak da evin tüm anahtarlarını alıp, Bahadır’ın üzerine kilitleyip kaçtı. Otogara gitti ve ilk otobüse binip şehirden uzaklaştı.
Bahadır uyandığında yanında Melahat’ın olmadığını gördüğü an durumu anladı. Altına giyecek bir şey bulamaması ve üzerine kapının kilitli olması onu iyice çığırından çıkarttı. İlk iş olarak pencereden aşağıda geçen bir arkadaşına bağırıp kendisine pantolon getirmesini söyledi. Daha sonra evin kapısını kırdı ve otogara gidip hangi otobüse bindiğini öğrendi. Sonra da gaza basıp Melahat’tan önce o şehre vardı.
Otobüsten indiği anda karşısında Bahadır’ı gören Melahat hiç direnmeden arabaya bindi ve beraber evlerine döndüler. Bahadır, Melahat’ı sabah kadar dövdü. Sabahta işe giderken kapıyı üzerine kilitledi. Geldiğinde ise Melahat’ın cesedini koridorda buldu.-beyin kanaması-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder